Kardeşimle beraber hayranlıkla bilgisayar ekranına baktık. Ünlü milyonerlerin hayatını konu alan bir programı seyrediyorduk ve onların yaşadığı lüks hayatı gördükçe insan imrenmeden edemiyordu. “Keşke bizim de böyle bir arabamız olsa!” dedi küçük kardeşim Elif parmağını ekrana doğrultarak. Gözlerimi bilgisayardan alıp ona çevirdiğimde yüzünde üzüntüyle karışık bir bıkkınlık ifadesi olduğunu gördüm. Sefillikten en az benim kadar sıkılmış gibiydi.
Evden çıkıp okula gitmek üzere yola koyuldum. Aklımda kardeşimin söyledikleri vardı. Onu böyle üzgün görmek beni ziyadesiyle üzmüştü. Para kazanmanın kolay bir yolu olmalı, diye düşündüm. Bunca zengin insan onca parayı nasıl kazanmış olabilirdi? Evet, evet, mutlaka kolay bir yolu olmalıydı! Sadece biraz daha düşünüp bir yolunu bulmalıydım. Bu düşüncelerle okulun yolunu tuttum.
Sınıfa girdiğimde her zamanki curcunayla karşılaştım. Herkes etrafta bağırıp çağırıyor, düzensizce öğretmeni bekliyordu. Karşımdaki manzaraya gözlerimi devirip sırama oturdum ve kara kara düşünmeye başladım. Derin bir melâle soyunmuştum. Arkadaşlarımdan biri dalgın bakışlarımı fark etmiş olacak ki yanıma yaklaşıp iyi olup olmadığımı sordu. Ona kısaca derdimi anlattım ve birlikte kolay yoldan para kazanabileceğimiz yolları tartıştık. Moralimi az çok yerine getiren arkadaşım mutluluk için paraya ihtiyaç olmadığını savunsa da ben bu fikrine şiddetle karşıydım. İnsan sefillik içinde nasıl mutlu olabilirdi?
“Milli Piyango biletlerinden çıkan ikramiyeler ile zengin olanlar da var ancak hepimiz biliyoruz ki bu ikramiyeleri kazanmak çok zor. Milyonlarca bilet arasından senin biletinin seçilmesi-” Arkadaşımın sözünü heyecanla yarıda kestim, “Bu çok iyi fikir! Daha önce nasıl oldu da düşünemedim?” deyiverdim heyecanla. Arkadaşım bu fikrim karşısında bana aklımı kaçırdığımı düşünürmüşcesine bir bakış attı, ben ise yüzümde kocaman bir gülümsemeyle çantamı aldım ve içeri giren sınıf öğretmenini tamamen görmezden gelerek sınıftan alelacele çıktım. İçimdeki heyecan gitgide büyürken okulun geniş koridorlarını hızlı adımlarla ardımda bırakıyordum. Okulun çıkışına geldiğimde güvenliğin arkamdan seslenişine aldırmayıp birkaç sokak koştum. Durduğumda soluksuz kalmıştım.
Gökyüzü kara bulutlara bürünmeye başladığında büyük ihtimalle dün geceki gibi yine yağmur yağacak, diye düşündüm. Gitgide şiddetini arttıran rüzgar da bu teorimi destekliyordu. Çok geç olmadan şehrin işlek meydanlarından birine indim. Burada Milli Piyango satan birileri mutlaka olmalıydı. Bir süre arayan gözlerle etrafa bakındıktan sonra hedefime ulaşmıştım. Yalnızca birkaç metre ilerimdeki satıcının önünde oluşmuş küçük kuyruğa gözüm takıldı. Satıcının ne sattığını görmek üzere hızlı adımlarla oraya yöneldim ve tahminlerimin doğru olduğunu görünce sevincime engel olamadım. Ne zaman ki biletlerin satıldığı fiyatları fark ettim, o zaman mutlu gülüşüm acıyla soldu. Çantamın dibinde unutulmaya terk ettiğim küçük kuruşlara kadar hesaplasam da bilet parasını çıkaramamıştım. Hüzünle cüzdanımı çantama koydum ve başım önüme eğik yürümeye başladım.
Her ne olduysa o an oldu. Aniden esen sert rüzgarlar satıcının standını birdenbire uçuruvermişti. Duyduğum sesle beraber arkama döndüm. Bir de ne göreyim? Rüzgarın ritmiyle havada dans eden bir sürü bilet… Etraftaki insanlar şaşkınlık içinde satıcıya biletleri toplamasında yardımcı olurken ben sadece şok içinde olanları seyrediyordum. Belki de gidip yardım etmeliyim, diye düşündüm. Adımımı attığım an bir şeyin üstüne bastım, az kalsın düşüyordum! Tam sinirlenmek üzereyken üstüne basmakta olduğum şeyin bir piyango bileti olduğunu gördüm. O an iki seçeneğim vardı: Ya merhametli bir insan olup satıcıya bileti geri verecektim ya da şeytana uyup oracıkta bileti cepleyecektim. Ne yaptığımı tahmin edebilirsiniz. Evet, fakirliğin gözü kör olsun ki şeytana uydum. Birileri benden şüphelenmeye başlamadan bileti yerden alıp hızla gözden kayboldum.
Bileti alışımın üzerinden birkaç gün geçmişti. İlk gün sahip olduğum heyecandan eser yoktu şimdi. Hatta dürüst olmak gerekirse, herhangi bir şey kazanacağıma dair inancımı da yitirmiştim. Bileti nereye koyduğumu dahi hatırlamıyordum. Piyango bileti almak için okulu asmak çok iyi bir fikir olmamış olacak ki hem öğretmenlerimden hem de ailemden azar yemiştim. Hak etmediğimi söyleyemem doğrusu. Her zamanki gibi bir parça üzgün, okuldan çıktım. Saatlerce büyük meydanda boş boş yürümüştüm. Aklımdaki tek şey paraydı. Yanlış anlamayın sakın, paraya tapan bir insan değildim. Fakat bu lanet şey olmadan yaşanmadığını da en iyi benim gibiler bilirdi. Tek isteğim aileme iyi bir hayat yaşatabilmekti. Küçük kardeşimin de gençlik yıllarında benim gibi sürünmesini istemiyordum.
Saatlerce yürümenin ardından dünkü yağmurdan dolayı soğuk ve nemli oluşuna aldırmadığım pis banka oturdum. Havaya bakılırsa bugün yine yağmurlu geçecek gibiydi. Karşımdaki beyaz eşya dükkanının renkli ışıkları dikkatimi çekince gözlerimi gökyüzünden alıp oraya yönelttim. Dükkanı yılbaşı için süslemiş olmalılardı. Vitrindeki ürünlerden gözümü alamadım. Büyük ihtimalle hiçbir zaman sahip olamayacağım kadar pahalı, kocaman bir televizyon vitrinin tam ortasında sergileniyordu. İç çekerek ekrana bakarken televizyonda yayınlanan program dikkatimi çekti. Milli Piyango biletleri açıklanıyordu! Hızla yerimden kalkıp montumun ceplerini karıştırdım. Biletim buralarda bir yerlerde olmalıydı! Çantamın içindeki her şeyi banka döktüğümde esen sert rüzgar resmen geriye sendelememe sebep oldu, aldırmadım. Pantolonumun arka cebinde hissettiğim kağıt parçasıyla kalbimin yerinden çıkacak gibi atmaya başlaması bir oldu. Gözlerimi bir televizyona, bir elimdeki kağıda dikiyordum. Numaraları seslice saymaya başladım: “7, 16, 17, 21, 37, 41. Büyük ikramiye mi? İnanamıyorum, büyük ikramiyenin çıktığı bilet benim ellerimde!” diye bağırırken bilet bir anda parmaklarımdan süzüldü ve sert rüzgara karışıp benden metrelerce uzaklara sürüklendi. Ani panik sayesinde vücudumda salgılanan adrenalinden kaynaklanmış olacak ki insanüstü bir güçle biletin arkasından koşmaya başladım. Biletin arkasından “Hayır! Hayır!” diye bağırdığımı duyan insanlar şaşkın bakışlarını üstüme dikmişti. Biletin rıhtıma doğru uçtuğunu gördüğümde gözlerime yaşlar dolmak üzereydi. Ve sonunda beklenen oldu. Büyük ikramiyenin çıktığı bilet, uçsuz bucaksız denizin serin sularına karışmıştı.
Olduğum yerde yere çöktüm ve seslice, çığlık çığlığa ağlamaya başladım. Bu bileti bana getiren mukaddes rüzgar, bileti getirdiği gibi amansızca geri almasını da iyi bilmişti.
(Visited 362 times, 1 visits today)