Evrendeki, özellikle dünyadaki, düzen ve mutluluktan sıkılan bir iyilik meleği biraz çaresiz yüzler görmenin eğlenceli olabileceğini düşünür ve tanrısına ihanet edip insanların içten dilemedikleri istekleri kabul etmeye başlar.
“Neden var oldun ki seni pis yürüyen israf?” diye bağırdı kardeşine Pelin. Küçük kardeşinin gereksiz şeylere harcadığı paralar, ki o parala da ailesinin zorla kazandığı paralardı, gene sinirini tepesine attırmıştı. Pelin “Sana o kadar laf ettim hiç mi birini umursamadın ha?” diye çemkiremeye devam ederken yaşça küçük olan kardeş Azra’nın gözleri yaşla dolmaya başlamıştı. Azra her ne kadar ablasının dediklerini büyük dikkatle dinlese de anlayamıyordu o daha 5 yaşındaydı, ne yapabilirdi ki? Bildiği tek bir şey vardı ki ablasının şuan kızdığı suçunun dışında itiraf etmesi gereken başka bir şey vardı ve eğer şuan söylemeseydi tekrardan gününü mahvedecekti ablası. “Şey…” diye mırıldandı gözlerinin içine bakmaya çalışarak “Şu çok sevdiğin defterine seveceğini düşündüğüm bir şey çizmek istemiştim ve sürpriz olacaktı ardında gülüp mutlu olacaktın ama yanlışlıkla defterinin üzerine su döktüm.” diye bitirdi mırıldanışını. Pelin birkaç saniye sessiz kalmadıktan sonra defterini bulmak adına odasına fırladı. Azra ise salonda kaderini bekledi. 30 küsur saniye sonra Pelin’in sert adım sesleri gelmeye başladı. Azra zaten olacakları kabullendiğinden salonun ablasının odasının olduğu koridora açılan kapısına döndü ve az biraz kendini korumak adına gözlerini yumdu. Sinirini çıkaracağını biliyordu o yüzden bacağına fırlattığı defter ve “Seni aptal cüce!” diye bağırması pek şaşırtıcı olmamıştı, sadece biraz canını yakmışlardı. Pelin biraz daha bağırmaya devam edip odasına çekildi ve Azra’yı salonun ortasında ağlayarak tek başına kalmış oldu. Azra ağladığından pek bir şey anlamamıştı Pelin’in dediklerinden sadece tek bir dileği aklına kazınmıştı: “Keşke hayatımdan yok olup gitsen!”.
Pelin odasında telefonuyla oyalanıp yavaşça kendini sakinleştirmeye çalışırken saatler geçti. Azra’nın pek sesi çıkmıyordu ama şuan bu pek de Pelin’in umurunda değildi. Annesinin giriş kapısını açtığını duyduğunda karşılamak için girişe yöneldi. Az ruh halini aydınlatmak için tükenmiş gözüken annesine takıldı “Kaç yıldır burada yaşıyoruz hâlâ mı 11 kat çıkmaya alışamadın?”. Beraber gülüştükten sonra annesi Azra’yı sordu. Konun tekrar Azra’ya dönmesinden memnun olmayarak “Odasındadır herhalde.” diye geçiştirdi ve kendini solundaki koltuklarda birine attı Pelin. Annesi Azra’nın kapısını tıklatıp cevap almayınca uyuduğunu düşündü ama gene de kontrol etmek istedi. Odaya girdiğinde yatak boştu ama pencerelerden biri açıktı. Hiç Azra’nın pencereyi kendi kendine açtığını görmediğinden bir kontrol etmek istedi ve pencereden aşağı baktı…
Pelin’in her ne olsa da yanında olup koruyacağı kardeşinin kendisi yüzünden şuan hayatta olmaması ve bunun Pelin’e çektirdiği vicdan azabıyla acı yeterince komik değilmiş gibi bir de kardeşinin cenazesinde Pelin’in döktüğü gözyaşlarını izlemek iyilik meleğimizi eğlendirmişti. Hele ki o “Çok saçma bir dilek tuttum ve lanet olsun gerçek oldu. Hayatım o sinirli anımda değişti.” sözleri… Yaptığından memnun kalmıştı. Emrinde çalıştığı tanrı yaptığını öğrendiğinde onu affetmeyeceğini bildiğinden varlığının sonuna kadar eğlenebilmek adına yeni kurbanlarını aramaya başlar meleğimiz…