Arayış

Dostlar… Her zaman arayışında olduğumuz ve genellikle doğrusunu bulamadığımız dostlar…  Hepimiz hayatımızda bize destek olacak ve bizi olduğumuz gibi kabul eden birini arıyoruz. Bu da bir bakıma dostun tanımı. Kimi insanlar çok küçükken gerçek dostunu buluyor kimisi hiç bulamadan bu dünyadan göçüp gidiyor. Ben gerçek dostumu bulacağımı asla düşünmezdim. 

 

Lisedeydim. Hayatım çok da güzel sayılmazdı hatta sıkıcı ve bunaltıcı bile denebilirdi. Ortaokuldan beri arkadaş problemleri yaşıyordum. Her sene bir umutla başlıyordum bu sene gerçek bir dost bulacağım diye ama her sene tam tersine daha da gereksiz insanlar tanıyordum. Artık, belki de bu dünyada benim için uygun bir dost yoktur sonuçta olmak zorunda değil diye düşünüyordum. Olsa bile artık onunla karşılaşma umudum sönmüştü. Her sene aynı şeyi yaşamaktan o kadar sıkılmıştım ki kimsenin beni anlayamadığı, tarif edemediğim  duygularla dolu bir duygu dünyasına sürüklenmiştim. Artık insanlara güvenesim yoktu, onlara olan güvenimi yitirdim. Ne zaman birine güvensem, sanırım aradığımı buldum diye düşünsem aramızda ilişki bir yerden patlak veriyordu ve bir daha eskisi gibi olamıyorduk. O ilişki bir kez bozulunca bir daha eskisi gibi olmuyordu, kırıldıktan sonra yapıştırılmaya çalışan bir vazoydu ilişkimiz. Aynı şeyi yaşamaktan bıkmıştım. Her sene aynı diziyi tekrar baştan izliyor gibiydim hem de ileri sarma özelliği olmadan. Artık insanlara güvenmeme ve gerçek bir  dostu aramama kararı almıştım. Arıyordum ya da güveniyordum ne oluyordu, hiçbir işe yaramıyordu ta ki o yıl başlangıcına kadar. 

 Okulun ikinci haftası yeni bitmişti. Genellikle o zamandan sonra öğrenci alımı olmazdı ama nedense bu yıl kabul etmişlerdi. Yeni bir öğrenci alınmıştı ve adı Özgeydi.  Bulunduğumuz şehirdeki başka bir okulda mutsuz olduğu için bizim okula gelmişti. Eskiden olsa bu duruma çok heyecanlanır ve onunla yakın bir arkadaşlık kurmaya çalışırdım.  Fakat artık eskisi gibi değildim ve kararlarımı uyguluyorum. Genellikle yalnız dolaşmayı, teneffüslerde kitap okumayı tercih ediyordum. Dışardan asosyal gibi görünsem de içimde çok sosyal bir insan yatıyordu ama o an bu özelliğimi göstermemi hak eden biri olduğunu düşünmüyordum. Anlayacağınız çok da arkadaşım yoktu. Şu an olayın ne oluğunu anımsayamasam da bir hafta gerçekten çok kötü zamanlar geçiriyordum. Yanımda olan kimse yoktu çünkü kimse durumun farkında bile değildi.  

Bir sabah Özge yanıma geldi ve bir sorunum varmış gibi göründüğümü bir sorun varsa ona her zaman anlatabileceğimi, anlatacağım şeyle beni asla yargılamayacağını söyleyip beni zorlamadan sadece bunu belirtip gitti. Mutlu olacağımı hiç düşünmediğim bir anda beni çok mutlu etmişti. Uzun bir zaman sonra biriyle gerçek dost olabileceğimi hissettim. Bu hissi güvenim kırıldığından beri hissetmemiştim. Yanına gidip ona anlatmak istediğimi söyledim ve anlatmaya başladım. Bu andan sonra ona anlatmadığım hiçbir şey olmadı şu ana kadar.  Yaptığım hataları, saçmalıkları bilmesine rağmen beni bir kere bile yargılamadı. Sadece söylediği bir cümleyle mi güvenmeye başladın demeyin. O cümle beni güvende hissettirmişti ve içten söylediği belliydi. En önemlisi diğerleri farkına varmazken benim bir sorunum olduğunun farkına varmıştı ve beni yargılamamıştı, olduğum gibi kabul etmişti. Olduğum gibi kabul edilmek ve değiştirilmeye zorlanılmamak benim çok önem verdiğim bir şey. Hiç kimse bir diğeri istiyor diye kendi kişiliğini değiştirmemeli.  

 

Özgeyle olan tanışmam bana, bir şeyi ne kadar arasam arayım ben istediğimde değil zamanı geldiğinde ortaya çıkacağını öğretmişti. Biz gerçek dostumuzu ne kadar ararsak arayalım o bizim istediğimiz zaman değil gerektiği zaman karşımıza çıkacaktır. Karşımıza bizi kusurlarımız, hatalarımız veya kişiliğimiz yüzünden yargılamayacak biri çıkacak sadece doğru zamanın gelmesi gerekiyor. Özge de benim için öyleydi. Hemingway’in de dediği gibi “Hayatta en güzel şey, tüm kusurlarınızı bilmesine rağmen sizin hala muhteşem olduğunuzu düşünen birisinin olmasıdır.”  

 

(Visited 207 times, 1 visits today)