ANTİK ŞEHİR

Bu hikaye, unutulan bir şehrin efsanesini anlatır.

476 yılında Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından, kaçan mimarlar ve bilginler, güvenli ve huzurlu bir yaşam kurmak için dünyayı keşfetmeye başladılar. Ancak aradıkları şehir için uygun bir yer bulamadılar. Yüzeyde arayışlarına son verip mağaralara yöneldiler. Uzun arayışların ardından devasa bir mağara sistemine ulaştılar ve bütün sistemin kalbinde devasa bir mağara buldular. Bu mağarayı gören gezginler, şehirlerini inşa etmek için mükemmel bir yer bulduklarını fark ettiler. Mimarlar, şehri nadir bulunan ancak mağarada bol miktarda bulunan siyah taştan inşa ettiler. Cilalı taşlar, siyah tuğlalar ve gösterişli sütunlar kullanarak dünyanın en büyük mimari harikasını yarattılar. Şehir, bir süre ticaretin merkezi olarak kullanıldı ancak insanlar, şehrin yapıldığı taşların aslında mağarayı desteklediğini ve ayakta tuttuğunu fark ettiklerinde iş işten geçmişti. Mağara üstlerine çöktü ve şehir yok oldu.

Ancak insanlar, bu son olmadığını anladılar çünkü şehri inşa ettikleri taşların sağlam olduğunu fark ettiler. Bazıları şehri terk etti, bazıları ise kaldı. Kalanlar, yıllar sonra çevreye adapte olup yeni bir insan ırkına evrimleştiler. Bu evrim sayesinde havasız ortamlarda hayatta kalabildiler ve güçlendiler ancak saldırganlaştılar.

Bu yeni evrimleşmiş canlılardan korkan insanlar, şehrin bütün girişlerini bir daha açılmayacak şekilde kapattılar ve zamanla şehrin varlığı unutuldu.

(Visited 6 times, 1 visits today)