Merhaba, bugün “ANLATMAK” başlıklı bir yazı yazmak istedim. Şuan bu kelimeyi duyduğunuzda aklınıza ilk ne geliyor? Biraz düşünün. Benim aklıma her insanın günlük hayatında yaptığı şey geliyor. Ne kadar da yanlış bir düşünce. Aslında bir taraftan doğru. İnsanların birçoğu bunu günlük hayatında yapıyor ama yapamayanlar da var. Bu tür şeyler yaşayan kişilerin genellikle konuşamayan engelli kişiler veya konuşmayı bilmeyen kişilerde olduğunu düşünebiliriz. Ama öyle değil. Duygularını karşı tarafa aktaramayan insanlar her yerde. Belki sizinle aynı apartmanda, belki aynı sitede hatta belki sizinle aynı sınıfta olabilir. Sizi onlardan biriyle tanıştırmak istiyorum.
Bir gün 20 yaşında bir oğlan varmış. Bu sefer hiç arkadaşı yokmuş demeyeceğim çünkü onun bir sürü arkadaşı varmış. Ama bu oğlan asla arkadaşlarına bir şey anlatmazmış. Çünkü anlatsa da onlar duyamazmış ki. Çünkü onun için “arkadaşlar” kelimesi odasındaki o tozlu rafları olan koca kitaplığın içindeki kitaplar demekmiş. Kitaptaki anlatılanların bir çeşit büyü olduğunu düşünüyormuş. Bu yüzden kitaplar ona büyülü geliyordu. Tavan arasındaki o büyük ve tozlu kitabı açtığında bu düşüncelerinin gerçek olduğunu gördü. Arkadaşlarını çok iyi tanıdıkça kendine yeni arkadaşlar edinmek istedi ve işte tam bu yüzden o şuan edebiyat fakültesinde okuyor. Belki bir gün bayıldığınız kitaplardan birini de o yazmıştır.