O zamanlar İsa’nın doğmasına daha 300-400 yıl vardı. O gece her zamanki gibi bir Yunan sempozyumu vardı. Alışılageldiği üzere o gece de sarhoş olana dek kaliteli şaraplar içilecek ve felsefi laflar edilecekti. O dönemin ünlü filozofları Platon ve hocası Sokrates’in de katılacağı sempozyumda “anlatmak” üzerine felsefe yapılacaktı.
Hava kararmaya başlayınca yavaş yavaş geniş bir odaya toplanılmaya başlanmıştı. Herkes şaraplarını yudumlamaya başlarken, önemli isimler de yerlerine geçip yerleşiyorlardı. Sempozyum başlayacaktı ama çok önemli bir isim eksikti, o da Platon’du.
Sokrates Platon’u beklemeden konuşmaya başladı: “Bu gece herkesin de bildiği gibi “Anlatmak” üzerine…” derken Platon’un bir anda hızlıca içeri girdiği görüldü. Sokrates bir müddet bekledikten sonra sözünü tekrar edip “konuşacağız” şeklinde bitirdi. Bu konuşmadan sonra herkes önündeki şaraplarla sarhoş olmak için delice içiyorlardı.
Belli bir süre geçtikten sonra sempozyumdaki insanlar ufak ufak sarhoş oluyorlardı ki bir bilge konuşmaya başladı. Anlatmanın bir çeşit büyü olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden kitaplar ona büyülü geliyordu. Tavan arasındaki o büyük ve tozlu kitabı açtığında bu düşüncelerinin gerçek olduğunu gördüğünü söylüyordu. Bunun hemen ardından Sokrates de: “Zaten bir şeyi gerçekten bilmek onu anlatmakla olur. Bu yüzden kitaplar her şeyi anlatabiliyor.” dedi.
Kısa bir sessizlikten sonra yerlerde oturan insanlardan biri, “anlatmak sadece insana özgü bir şey değildir. Hayvanlar da birbirlerine bir şeyler anlatabilirler. Bizim kadar olmasa da” dedi. Bunun üzerine başka birisi ise: “Belki de bir şeyler anlatmaya çalışıyordur sadece. Bu o canlıların da anladığı anlamına gelmez” dedi. Yaşlı adam ise “karşı taraf anlayabilsin, anlayamasın sen sonuçta onun anlamasına çabalıyorsun, bu da anlatmak oluyor.” dedi.
Konuşmalar böyle devam ederken Platon ortaya: “Anlatmak nedir bana anlatır mısınız?” deyince herkes bir anda susup, düşünmeye başladı. Sonrasında hocası Sokrates, Platon’a “insana bildiğini öğretmektir deyip” uzunca bir süre sessizliğe gömüldü. Orada olan başka bir adam ise “cahile bir konu hakkında belli bir miktar bilgi vermektir” dedi.
Daha sonra sempozyumda olan diğer bir kişi hikâye anlatmaya başladı. “Bir gün bir seyyah dünyanın birçok yerini gezip görmüş ve en sonunda kendi memleketine gitmiş. Memleketindeki insanlara bildikleri birçok şeyin yalan olduğunu, aslında dünyanın anlatıldığı gibi kötü bir yer olmadığını ifade ederek öğrendiği birçok bilimsel bilgiyi örneklendirerek izah etmiş. En sonunda seyyahı büyücü diye köyün ortasında yakmışlar. Sonuç olarak anlatmak önemlidir ama doğru insana doğru şeyleri doğru zamanda anlatmalısın” dedi ve sempozyuma katılanlar kahkahaya boğuldular.
Bu hikâyeden sonra Sokrates hariç herkes çok fazla içtikleri için daha fazla dayanamayıp uyuya kalmışlardı. Platon da zaten hocası Sokrates’in hep iyi bir şarap içicisi olduğunu söylerdi. Sonuç olarak sempozyuma katılanlar bir kez daha hiçbir şey bilmediklerini fark ettiler.