Şuan ki dünyamızın adeta bir kuralı olan her şeyi kabullenmek, kimse tarafından ötelenmemektedir. Bu durum kadar acınası ve küçük düşürülmesi gereken bir konu olsa da kimsenin bu konu üzerinde yeteri kadar durduğunu düşünmüyorum. İnsanın yaşayacağı yeri tanıması ve o yer hakkında yorum yapması kadar doğal bir şey yoktur.
Ne demek istediğim doğayla birbirimizi kıyaslamamızla ortaya çıkacaktır. Doğada var olan bir yavru ilk başta çevresini tanımaya başlar sonra da kendisini bu sayede de doğayla arasında bir bağ oluşur. Eğer insan üzerine bunu düşünürsek yanlış yapmış oluruz. Dünyaları şekilden şekle sokmuş ve sokabilecek bir yaratığı daha kapsamlı düşünmeliyiz. İnsan ilk doğduğunda sanki biz bir ilahmışçasına her bildiğimizi ona vermeye çalışmalıyız. Bir çocuk düşünelim yürümeye yakın, eğer biz ısrarla nasıl yürüyeceğini öğretmeye çalışırsak belki de beyinde farklı algılar oluşabilir. Aslında bu neden bir çocuk düşüp ağlamaya başladığında ona gerektiğiniz kanıtıdır.
Bir gün bir adam kozasından çıkmaya çalışan bir kelebeği görmüş ona yardım etmiş yani adama göre. Bir bıçakla kozasını kesmiş daha kolay çıkabilmesi için ancak görmüş ki kelebek uçamıyor gerektiği hareketleri yapmadığı için, bu hikâyede anlatmak istediğim konuyu destekler nitelikte. Her ne kadar kelebeğin bir gelişim aşaması varsa aynısı insan için de gereklidir bizim için önemsizmiş gibi gözükse de.
Şimdi ise bu dayatmalara maruz kalan insanların ne yapması gerektiği konuşulmalıdır ki dünyamızı dahi daha ileri taşıyalım. Şunu varsayalım doğduğumuzda daima ebeveynlerimiz tarafından bize uyarılar gelir. Burası sıcak elleme, ona dokunma düşersin ya da o bu kötüdür. Bunları tecrübe etmiş kişilerden bir sürü öğüt ve uyarı alıyoruz. Şimdi biraz daha ileri gidelim. Her medeniyeti kendine ait farklı bir dini ve adetleri vardır. Bunların hepsi birbirinden farklıdır ancak herkes bir hoşgörülüyle gerçekleştirir. Ancak hepsi doğru bir inanış mı birden fazla bir cevabı olduğu için tabii ki değildir. Ya da günlük hattan bir örnek ile açıklayayım.
Yolda eşeğiyle yürüyen bir adam ve çocuk, bildiğimiz üzere yolda yürürken çeşitli düşüncelerle kafası karıştırılan iki insanı anlatıyor ve sonucunda ise kimseyi dinlememe kararını alıyorlar bunun nedeni ise hiçbir kimsenin bizim davranışlarımıza karışma gücünün olmamasıdır. Her zaman geçmişimizi ve geleceğimizi bilerek ve bilimle yürümeliyiz. İnsanların dediklerinin hepsinin doğru olmadığını ya da en azından bizim için farklı olacağını bilmeliyiz. Bilginin efendisi olmak için çalışmanın kölesi olmak gerekir. Kulaktan dolma sözlerle alim olunmaz.