Anıların Oyunu

Uzun ve yorucu bir eğitim ve öğretim yılından sonra arkadaşlarım Mert ve Aslı ile birlikte tatile çıkmaya karar verdik. Karnelerimizi alıp hem eğlenmek hem de planlarımızı kurmak için bir okulun yanındaki bir kahvehaneye gitmeye karar verdik. Toplam bütçemizi hesapladık ve o bütçeyi aşmayacak bir tatil planı kurmaya başladık. Tam kalacağımız oteli seçecektik ki Aslı “Peki yanımıza ne alacağız?” dedi. Ben ve Mert birbirimize şaşkın bir şekilde baktıktan sonra alışverişe gitmeye karar verdik. Kahvelerimizi bitirdikten sonra alışverişe gitmeye karar verdik. Kahvehanenin yakınındaki bir alışveriş mağazasına girdik. Aslı kendisine birkaç tane elbise, Mert kendine bir çift palet ve ben de kendime su geçirmez bir kamera almak istiyorduk ve bunun için ayrılmaya karar verdik. Teknolojik aletler dükkanına girip kameraların olduğu tarafa gittim. Tüm kamera modellerine baktıktan sonra su geçirmeyen bir kamera buldum. Fiyatı düşündüğümden daha yüksekti fakat vereceğim paraya söyleyeceğini biliyordum. Makineyi elime alıp tam da kasaya gidecektim ki yolda oyun konsollarına rastladım. Uzun süredir bir oyun konsolu almanın hayalini kuruyordum. Hem konsolun fiyatına indirim gelmişti. Cebimde onu almaya yetecek kadar param vardı. Ne kadar onu almak istesem de konsoldan uzaklaşıp kasada kameranın parasını verdim. Oradan çıktığımda bu anı yeniden yaşamışım gibi bir hissine kapıldım. Umursamazlıktan gelip hemen Mert’in olduğu mağazaya girdim. Yüzme ekipmanı bölümüne gittiğimde hala palet modellerine bakıyordu. Yanına gidip “Hala hangilerini alacağına karar veremedin mi?” diye sordum. Bana bakıp sinirli bir tonla “Hiçbirini almak içim param yetmiyor.” dedi. Cebimdeki kameradan artan parayı ona uzattım ama reddetti. Birkaç dakika bunun üzerine tartıştıktan sonra parayı aldı ve kaliteli bir çift palet aldı. Oradaki işimiz de bitince Aslı’nın yanına gitmeye karar vermiştik. Onu rahatsız etmemek için marketin yanında bir kanepeye oturup beklemeye karar verdik. Aslı’yı beklerken yine bu anı önceden yaşamışım gibi hissettim. Tam da bu sorunu Mert’e söyleyecektim ki Aslı, elinde kıyafetlerle dolu poşetlerle çıktı. Aslı yanımıza gelip “Tamam. Almam gerekenleri aldım. Hadi evlerimize gidelim.” dedi ve çıkış kapısına doğru ilerledi. Marketten çıktığımızda hava çoktan kararmıştı. Onlar buradan çok uzakta yaşadıklarında geceyi benim evimde geçirmelerini önerdim. Başka bir seçeneklerinin olmadığını görünce kabul ettiler. Eve gelince tatile gideceğimizi kutlamak için parti yapmaya karar verdik. Uzun süren bir partiden sonra herkes bavullarını hazırlayıp yataklarına yatıp uyurken ben gözlerim açık bir şekilde tavana bakıyordum. O an saat on ikiyi gösteriyordu ve sabahın altısında uyanmamız gerekliydi. Uykuluydum fakat uyuyamıyordum. Salona gidip televizyon izlemeye karar verdim. Yastığımı koyup koltuğa yattım. Kumandayı almaya çalışır bir anda her şey karardı. Aslı’nın adımı söyleyip beni dürtmesiyle uyandım. Beynim olanları algımaya başlayınca Mert’e bakarak “Saat kaç?” diye sorduğumda sinirli bir bakışla “Git eşyalarını hazırla. Şimdi havaalanına gidiyoruz!” dedi. Odama gittim. Eşyalarımı alıp oturma odasına geldiğim anda havaalanına gelmiştik. İçeriye girip bir kahvehanede kahve içip sakince uçağı beklerken onlara bakıp ”Niye bunların hepsi bana çok tanıdık geliyor? Sanki bunu önceden de yaşamıştım.” dedim ve Aslı bana bakıp “Çünkü bunların hepsini sen yaşadın. Bunların hepsi sadece hatırlamak istemediğin bir anı.” dediğinde bir anda etrafımdaki her şey etrafımda dönüp şeklini kaybetmeye başladı. Her şey çok hızlı değişti, kendime geldiğimde ise kendimi terk edilmiş bir havaalanında buldum. “Ne oldu? Neredeyim ben? Arkadaşlarım nerede?” diye bağırırken olanları hatırladım. O  karanlık günü, insanoğlunun tüm canlı varlıkları dünyanın yüzünden sildiği anı hatırladım. Sırt çantamı alıp istikamet bilmeyen yolculuğuma devam ettim.

(Visited 45 times, 1 visits today)