Anadolu’nun Gizli Sanatı
Bir bahçede çiçeklerin açmaması, yapay bir dünyanın sembolüdür. Oysa Anadolu, zengin doğasıyla bin bir baharı barındırır. İnsanlar, dağlarda yürümeye alışmış ayaklarıyla düz yollarda yürüdüklerinde incinirler. Eski mabedlerin kubbesindeki mozaikler sanatın derinliğini yansıtırken, duvardaki eski yazı ya da yeşil çini heyecan uyandırır. Sahnede dans eden bir kelebeğin zarafeti göz kamaştırırken, asıl duyguyu zeybeğin güçlü adımlarında buluruz. Yabancı bir şehirdeki heykel estetik güzelliğiyle dikkat çekerken, köylünün emeği ve direnci gerçek sanatın kendisidir. Anadolu, her toprağı ve insanıyla bir destandır.
Senin gezdiğin bahçede çiçek açmaz; orası hayatın gerçeklerinden uzak, yapay bir dünyayı temsil eder. Bizim topraklarımız ise bin bir baharı saklar; Anadolu, doğası ve kültürüyle canlı, hayat dolu ve gerçek bir zenginliğe sahiptir. Sen, bizi kendi yoluna çekmeye çalışsan bile, dağlarda yürümeye alışmış ayaklarımız, o düz ve sert caddelerde incinir. Doğallıktan ve özgürlükten koparak düz bir yolda yürümek, bize acı verir.
Sen, eski mabedlerin kubbesinde ince mozaikler ararken, o detaylarda büyük bir sanat görürsün. Ama biz, bir duvarda eski yazıyla yazılmış bir harf görsek ya da bir parça yeşil çiniye rastlasak, içimizde derin bir heyecan hissederiz. O harfler ve çiniler, geçmişimizi, köklerimizi, inançlarımızı hatırlatır bize; ruhumuzu besler. Senin için estetik, şekilden ibaretken, bizim için sanat, maneviyat ve tarih demektir.
Sahnede dans eden bir kelebeğin zarafetini izlediğinde, o anın güzelliği seni derinden etkiler. Ancak bizim kalbimizi asıl titreten, bir zeybeğin toprağa sertçe vurduğu güçlü adımlardır. Kelebeğin narin dansı, geçici ve yüzeysel bir güzellik taşırken, zeybeğin dansı, toprağa kök salmış, halkın gücünü ve direncini yansıtır. Biz, bu sert ve güçlü hareketlerde Anadolu’nun ruhunu görürüz.
Bir fırtına gibi gürleyen orkestra sesleri, senin sinirlerine bir ürperti getirir, seni heyecanlandırır. Ama biz, acı çeken insanların iç çekişlerini duyduğumuzda, bu sesler en derin musiki kadar ruhumuza işler. Orkestra ne kadar etkileyici olursa olsun, hayatın gerçek acılarını içinde barındıran bir nefes, bizim için çok daha anlamlı ve dokunaklıdır. Senin için müzik, gösterişli bir sanat dalı olabilir, ama bizim için, insanların acılarını, kederlerini anlatan her ses, derin bir sanat değerine sahiptir.
Yabancı bir şehirde, bir kadın heykeline uzun uzun bakarsın; o heykelin estetik detaylarını anlamaya çalışırsın. Ama biz, tarlasında çalışan, yorgun ve beli bükülmemiş bir köylüyü gördüğümüzde, onun emeği, direnci ve mücadelesi bizim için en büyük sanat eseridir. Heykeller ve yapılar ne kadar güzel olursa olsun, halkın alın teriyle var ettiği gerçek hayatın izleri bizim için en derin anlamı taşır.
Biz başka sanat bilmeyiz, çünkü karşımızda yazılmamış bir destan gibi duran Anadolu’muz vardır. Her bir toprağı, her bir köylüsü, her bir taşı, bize tarihi, emeği ve halkın hikayesini anlatır. Biz, bu yolda türkülerimizi söyleyerek ilerlerken, sen Batı’nın yoluna gidebilirsin. Yol ayrımındayız; bizim yolumuz Anadolu’nun, seninki ise Batı’nın yoludur. Sana uğurlar olsun.