Altın Şehir Kestirmesi

Her gün okuluma yürüyerek aynı yoldan giderdim. Yine bir gün okula yürürken bir taşa çarptım ve düştüm. Kafamı kaldırdığımda önümde altın bir kapı beliriverdi. Kapının üzerinde ”Kestirme Altın Şehri yolundan istediğin yere çıkarsın” yazıyordu. Merak ettim tabii ki, ayağa kalktım ve sonra kapıyı açtım. Kapıyı açınca gözlerim kamaştı ve kapıdan içeri girdim. Bir anda kapı kapandı. hızla kapandığı için ”Booooommmm” diye bir ses çıktı. İnsanlardan biri ”Hey yabancı, hangi rüzgar seni buraya attı” dedi. Bende ”Kapının üzerindeki yazıyı okudum, okula çok yürümem ve hemen varırım diye düşünüp, kapıyı açtım. Ama kapı o kadar hızlı kapandı ki, “Burada kaldım.” dedim. Adam ”Burada bir sürü kapı var.  Bu kapılar her yere kestirme giden kapılar.” dedi. Ne kadar ilginçmiş diye düşündüm. Ama meraklıydım tabii ki, burayı gezmek istiyordum. Çünkü şehir, insanlar altın renginde ve adamın söylediği bu gizli kestirme kapılar kafamda soru işaretleri bırakmıştı. ”Hadi burayı bana gezdir, ama özellikle gizli kapıları göster.” dedim. Gezmeye başladık. Şehir parıldıyordu, marketler, apartmanlar, çocuk bahçeleri, siteler, villalar, hastaneler, itfaiyeciler, polisler hepsi altındandı. ”Acaba gerçek altın mı?” diye hep düşünerek geziyordum.  Karnım açıktı ve yemek yeme yerine doğru ilerledik. Yemeklere ve resimlerine göz gezdirdim. Hepsi sarı renkteydi ve güldüm. Lahmacun vardı. En sevdiğim yemek burada bile vardı. Hemen onu istedim, tabii ki yanına naneli bir ayran söyledim. Yemek hemen geldi, şaşkın bir şekilde lahmacuna ve ayrana baktım. Çünkü ikisi de sarı renkteydi. Önce dişlerimi düşündüm, sonra karnımın çok acıktığını ve sonra bir küçük ısırık aldım. Tadı enfesti, dişlerim sağlamdı. Hapur hupur yemeğimi bitirdim.  Gezdiğim kişiye dönüp ” Şehri bu kadar gezmek yeterli, ben gizli kestirme kapıları merak ediyorum” dedim. Adam ”Beni takip et!” dedi. Sonra manav dükkanın önünde aşırı parlaklık gözüme çarptı. Gözleri acayip kamaştı. Meğerse bu gizli kapılar belirli yerlerde çok aşırı parlamalarıyla dikkat çekermiş. Bu parlak kapının önüne geldim, kapıyı açtım; ama dışarı çıkmadım. Kafamı hafifçe uzattım, aaaa kendi dünyamda evimin yakınında ki oyun parkını gördüm. Adım atmadım. Çünkü hem kapının arkamdan kapanmasını istemiyordum, hem de Altın şehirde ki diğer birkaç kapıyı merak diyordum. Kafamı geri çektim ve ” Başka kapılar da gösterin bana. ” dedim.  Bu arada halen manavın önündeyim. Manavcı amca hiç bir şey yokmuş gibi ”Gel abla gel, taze elma, armutlarıma gel.” diye bağırıyordu. Güldüm, yolumuza devam ettik. Uzay müzesinin önünden geçerken, yine bir parlaklık çarptı gözüme ve yaklaştığımda bunun o kapılardan biri olduğunu fark ettim. Kapının üzerinde ”Jüpiter’e  kestirme.” yazıyordu. Kapıyı açtım ve kafamı uzattım. Oksijen yoktu, hemen kafamı içeri çektim. Daha çok kapı görmek istiyordum, fakat okuluma geç kalmak istemiyordum ve ayrıca burada zaman nasıl işliyordu bilemiyordum da.  ” Ben okuluma geç kalmak istemiyorum. Okuluma açılan kestirme bir yol var mı?”  diye sordum. Adam ”Senin okulunun ismi nedir? ” dedi.  ”Beştepe Koleji” dedim. Adam eliyle takip et işareti yaptı ve ”Hadi bakalım, başarılar dilerim sana. Bu parlak kapıdan içeri girersen ve okulun Beştepe Koleji’nin bahçesinde ki tavşanların yanından çıkacaksın” dedi. ”OOOooo ”dedim. Okulumu biliyor, yaşasın dedim içimden ve kapıyı açtım, içeri girdim. Zaman hiç geçmemişti ve hiç geç kalmamıştım. Büyük bir heyecan ile sınıfıma gittim. Türkçe dersimiz vardı. Ama ben olanları anlatmak istiyordum. Öğretmenimden bu büyük maceramı anlatmak için izin istedim. Sevim öğretmenim heyecanıma dayanamayıp, ” Anlat bakalım.” dedi. Bende tüm başımdan geçenleri arkadaşlarıma ve öğretmenime anlattım.

(Visited 6 times, 1 visits today)