Amerika’ya giden kolonilerden biriyle Amerika’ya gelen Roma kökenli mimarlar, birlikte bir şehir yapmaya karar vermişler.
Bu şehri yapmak için en iyi yeri arayışlarında Orta Amerika’daki Aztek İmparatorluğunu bulmuşlar ve şehirlerini buraya yapmaya karar vermişler. Bu imparatorluğun mimarisi ve zenginliğine hayran kalan mimarlar çok geçmeden yerli halkın dilini öğrenmeye başlamışlar. Bu dışarıdan gelen insanların varlığı kısa zamanda halk arasında öğrenilmeye başlamış ve imparatorun kulağına kadar gitmiş. Bu yabancı insanlara imparatorun büyük ilgi göstermesi nedeniyle kısa zamanda mimarlarla imparatorun aralarındaki bağ güçlenmiş. Mimarlar, yaptıkları planı imparatora anlatmışlar ve imparator planların çok beğenmiş. O zamanlar altın çağını yaşayan Aztek imparatorluğunun kaynaklarını kullanarak büyük ve güzel bir şehrin yapımı başlamış. Bu şehir, bir miktar antik Roma mimarisi bir miktar da Aztek mimarisi kullanarak inşa edilmiş ve bu karışım yeni bir mimari stilinin oluşmasını sağlamış. Bu şehir, o kadar zenginmiş ki binaların sütunları mermerden, ve altın işlemeliymiş. Şehrin yapımında malzemeden kısılmamış ve halkın ihtiyaçlarını karşılaması için gerekli olan bütün yapılar yapılmış. Çok geçmeden bu şehir dünyaca bilinmeye başlamış, dünyada ticaretin kaynağı olmuş. Ama her güzel şey gibi bu şehrin de sonu kötü olmuş. Bir İngiliz donanması gelip şehri yağmalamış, halkını öldürmüş ve bütün hazinelerini çalmış.
İngiliz hükümetinin bu olayı örtbas etmesi üzerine bu şehir zamanla tarihten silinmiş.