Her sabah okula gitmek için aynı yoldan geçiyordum ama bu sabah her şey farklıydı. Gözlerimin önünde birdenbire beliren parlak, altın rengi bir kapı vardı. Sanki beni başka bir dünyaya davet ediyordu. O kapıdan geçip geçmemeyi çok düşündüm ama merakıma yenik düşüp kapıyı yavaşça açtım.
Önümde bir adam duruyordu. Üstünde şık bir takım elbise ile beni karşıladı. Çok nazikti, ben de hemen “Çok teşekkür ederim.” dedim. İçeri girdiğimde çok sakin bir ortam vardı. İnsanlar mutlu mutlu hayatlarını sürdürüyorlardı. Derken bir anda bir ses duydum, aynı ses tekrarlandı. Sesten çok korkmuştum.
Bir anda bir adam “Aaa, bu bir canavar!” diye bağırdı. Herkes ne yapacağını bilmeden kaçışmaya başladı. Ben de onlara uyup bağırarak kaçmaya başladım. Takım elbiseli adam bir canavara dönüşmüştü. Gözü sanki birini arıyordu. Bir anda gözünü bana dikti ve bana doğru koşmaya başladı.
Ben de bir anda kaçmaya başladım ama canavar benden çok daha hızlıydı. Beni hemen yakaladı. Korkudan gözlerim karardı, beni nereye götürdüğünü göremedim.
Uyandığımda bir yemek masasında oturuyordum ve önümde bir sürü yemek vardı. Ben yemekte zehir olduğunu düşündüğüm için yemeğe dokunmadım. Canavar hemen yemek yemeye başladı. Yaratığın hemen arkasında bir şırınga tuttuğunu gördüm ve ne yapmaya çalıştığını anladım. Bana doğru hamle yaptığı anda hızla masadaki muma uzandım ve onu yaratığın üzerine fırlattım. Bağırarak geri çekildi. Onun tepkisini beklemeden koştum ve altın kapıdan geri kendi dünyama döndüm.
Altın kapı arkamdan kapandı ve ardından yok oldu. Derin bir nefes aldım.
Ne sabahtı ama?