Her sabah okula gitmek için aynı yoldan geçiyordu ama bu sabah her şey farklıydı. Gözlerinin önünde birdenbire beliren parlak, altın rengi bir kapı, onu başka bir dünyaya davet ediyordu. Ancak kapıya girmeye niyeti yoktu. Okula gitti ve ilk ders matematikti. Derse 3-4 dakika geç kaldı ama öğretmeni bir şey demedi.
Teneffüse çıktı, herkes gibi futbol oynadı. Birkaç derse daha girdi ve öğle teneffüsüne çıktı. Sanki her şey normalmiş gibi davranıyor, altın kapıdan kimseye bahsetmiyordu. Öğle teneffüsünde kantine gidip tost yedi, süt içti ve arkadaşıyla sohbet etti. Diğer derslere de katıldı, günün sonunda okul bitti.
Eve dönerken tekrar altın kapıyı gördü ama bu kez de umursamadı. Fakat haftalar boyunca geçtiği yerde o altın kapı hâlâ duruyordu. Artık bu durumdan bıkmıştı ve sonunda kapının içine girmeye karar verdi.
Bir anda düştü ve kalktığında her yerin istenmeyecek kadar altınla kaplı olduğunu gördü. Bunun dışında hiçbir şey yoktu. Ne ağaçlar, ne insanlar ne de bir yaşam belirtisi… Tam altınları toplamaya başlayacaktı ki yukarıdan bir tabela düştü. Tabelanın üzerinde şu yazıyordu:
“Her şeyi yapabilirsin fakat altına dokunamazsın.”
Bu uyarıyı önemsemedi ve bir avuç altın almak için uzandı. Altına dokunduğu anda tüm altınlar birden yok oldu ve kendini tekrar altın kapının önünde buldu.
Hem öfkeliydi hem de mutluydu. Öfkesi, hiç altın toplayamamasından kaynaklanıyordu. Mutluluğu ise artık o altın kapının bir daha karşısına çıkmayacak olmasındandı.