Pelin ve Duru adındaki iki yakın arkadaş, bir cuma akşamı yolda yürüyorlardı. Yarın ne yapacakları hakkında tartışıyorlardı. Pelin, konuşmayı böldü ve çok aç olduğunu söyledi. Duru da aç olduğu için birlikte bir restoran aramaya başladılar ama saat çok geç olduğu için neredeyse hiçbir restoran açık değildi. İkisi de karınları açken küçük bir restoran gördüler. Aslında tam bir restoran değildi, yemekler alınıp ayakta yeniyordu ama ikisi de çok aç oldukları için pek umursamadılar. Çok fazla sıra yoktu, sadece iki kişi vardı ama yine de sıra beklemeleri gerekecekti. Sırada beklerken Duru’nun gözüne yerdeki bir bileklik çarptı, sanki altın gibiydi ama yine de emin olamamıştı. Bu nedenle Duru, Pelin’e alçak bir sesle, “Pelin, sessizce ve yavaşça yere bakar mısın? Ben mi yanlış görüyorum yoksa ayağımın dibindeki altın bir bileklik mi?” dedi. Pelin şaşırmıştı, yerde bir altın bileklik bulmaları ne kadar tesadüf olabilirdi ki? Duru bilekliği yerden alıp incelemeye başladı ve “Bunu kesinlikle kontrol ettirmeliyiz.” dedi. Pelin ise “Bu saate kadar bir restoran bile bulamıyoruz, bir kuyumcuyu nereden bulacağız ki?” dedi. Onlar konuşmalarını bitirmeden sıra kendilerine gelmişti. Hemen yemeklerini seçip sipariş ettiler. Pelin, Duru’ya o bilekliği geri yerine bırakmasını söyledi çünkü onun değildi ama Duru geri yerine bırakmadı ve cebine koydu. Yemeklerini aldıklarında karınları tok, mutlu bir şekilde eve yürüdüler. Eve geldiklerinde Pelin, bilekliğin hala Duru’nun cebinde olduğunu gördü. Duru’ya çok kızmıştı ve hemen bilekliği alıp birlikte en yakın karakola gittiler. Yolda yürürken Duru, Pelin’den özür diledi ve bilekliği verdikten sonra barışmış bir şekilde eve geri döndüler.
ALTIN BİLEKLİK
(Visited 3 times, 1 visits today)