Geçen yıl yaşadığımız bir olayı anlatayım size. Fenerbahçe’nin maçı vardı ve biz de izlemek için arkadaşım Pelin ile beraber maçı izlemeye gitmiştik. Tam geçitten geçerken yanık kokusu almaya başladım ve bu koku bodrumdan geliyordu. Hemen Pelin’i alıp gittim ve yerin altından sesler geliyordu. Aşağı bakınca ne göreyim, Pelin’in ayağının yanında bir bileklik! Hemen seslendim:
“Pelin, sessizce ve yavaşça yere bakar mısın? Ben mi yanlış görüyorum yoksa ayağının dibindeki bir altın bileklik mi?”
Bir anda Pelin’in ayakkabısı yok oldu ve çıplak ayağı yanmaya başladı. Kız acı içinde kıvranıyor ve ağlıyordu. Bir anda “Oğlum uyan!” diye sesler gelmeye başladı ve Pelin, “Beni burada bırakma!” diye bağırdı. Bir baktım ki yatağımdayım. Meğersem hepsi rüyaymış. Ama emin olmak için Pelinlerin evine gittim ve kapıyı açar açmaz Pelin’in ayağına kaynar su döküldüğünü gördüm. Anladım ki o bilekliği alıp kırmalıyım. Bir de ne göreyim, bileklik Pelin’in ayak bileğinde ama bir türlü çıkmıyordu. Onu imha etmek Pelin’e zarar verirdi. Pelin ise “Sorun yok, yap.” dedi ve ben de çekiçle kırdım. Pelin’in canı çok acımıştı ama lanetten kurtuldu. Ne yazık ki o yanık izi Pelin’in ayağında hep kaldı.