Haziran’ın 14’ü idi ve Haziran’ın 14 ünde her zaman yapılan “önce kim altın bilekliği bulacak?” yarışması olurdu ama bu seferkine 12 yaş ve üstü katılabilirdi ve bizim Çınar ve Pelin 14 yaşındalardı bu yüzden grup olup yarışmaya katılacaklardı. Zaten bu yarıştaki gruplarda 2 kişi olunabilirdi. Ödül Zero bot olduğu için katılıyorlardı. Zaten üç ay tatilde bir günlük yapacak bir şey arıyorlardı, onu da bulmuş oldular. Pelin ve çınar heyecanla dışarıda bekliyorlardı. On dakika sonra yarışma düdüğü çaldı ve bu düdük herkesi yarış alanında topladı. Tüm gruplar hızlıca hazırlanıp düdükle beraber aramaya koyuldular. Bu altın bilekliği yirmi metrelik bir alan içerisinde beş dakikada bulmaları gerekiyordu.
Pelin ve Çınar yorulmamak için bir plan kurdular. Önce Pelin ilk beş metreyi arayacak, ardından, eğer bulamazsa, Çınar diğer beş metreyle devam edecekti. Ama artık onuncu metreye geldiklerinde hem bileziği henüz bulamamış hem de çok yorulmuşlardı. Bu yüzden bu plandan vazgeçeceklerdi. Baktılar ki iki dakikaları kalmış, otuz saniye kadar dinlenmeye karar verdiler. Sonra Çınar şöyle dedi:
‘Bence kurucular bunu en sonuncu metreye yerleştirmeyi düşünmüş olmalılar.’
Pelin de şöyle cevap verdi:
‘Güzel fikir, haydi gidip bakalım.’
Hızlıca on metreyi aştılar ve son dakikanın içine girdiler. Zaman azaldıkça telaşlanmaya başladılar ve bu yaptıkları televizyondan da yayınlandığı için heyecanlılardı. Bu yüzden aceleyle aramaya devam ettiler ama bulmadılar. Otuz saniye kala aramalarını hızlandırdılar ve aradıkları yerlere tekrar baktılar. Çınar şöyle dedi:
‘Pelin, sessizce ve yavaşça yere bakar mısın? Ben mi yanlış görüyorum yoksa ayağımın dibindeki bir altın bileklik mi?
‘Evet Çınar, ta kendisi. Haydi, onu alıp bu işi bitirelim.’
‘İyi de biz oraya bakmıştık, nasıl göremedik acaba?’
‘Demek ki televizyon programında olduğumuz için heyecandan görememişiz.’
Aralarındaki diyalog böylece sürerken vardıklarını fark edip altın bilekliği teslim etmişler. Kutlamalar başlamış, Çınar ve Pelin ödüllerinin büyük bir gururla almışlar. Evlerine vardıklarında anne ve babaları gururla onları tebrik etmiş ve bu güzel başarının hatırına hediyeleriyle oynamalarına izin vermişler. Saat on biri vurunca uykuya dalmışlar ve rüyalarında oyunu tekrar tekrar kazandıklarını görüp mutlu mesut uyumuşlar.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. 🙂 Blog da burada bitmiş. 🙂