Altın Bileklik

Pelin ve Duru, çok iyi arkadaşlardı. Bir akşam Pelin, Duru’yu evine çağırdı. Akşam bir korku filmi izlemeyi planlıyorlardı. Filmden önce, Duru atıştırmalık almak için mutfağa doğru yöneldi. O da ne, yerde parıl parıl parıldayan, muhteşem bir bileklik gördü. Hemen Pelin’e kısık sesle seslendi. “Pelin, sessizce ve yavaşça yere bakar mısın? Ben mi yanlış görüyorum yoksa ayağımın dibindeki bir altın bileklik mi?” diye sordu.

Pelin, ” Aa bu de ne!!! Biz evde ilk defa görüyorum, ne kadar güzel parlıyor”. Bilekliği aldılar, sessizce Pelin’in odasına geçtiler ve Duru bileziği eline taktığı an bir anda başka bir gezene ışınlandılar.

Bu gezegen, Dünya’dan çok farklıydı. Herşey Dünya’daki halinden daha farklı renklerdeydi. Gökte iki kırmızı güneş, yerde muhteşem mavi ağaçlar vardı. Güneş  bazen gökyüzünden inip gezegende yürüyordu. Bildiğimiz tüm hayvanlar uçabiliyor, tüm sebzeler yüzüyor, balıklar da yürüyebiliyordu. Bu gezegendeki yaratıkların bazılarının 20 gözü, bazılarının  9 kulağı, bazılarının 28 tane burnu vardı. Gezegende işler biraz ters gidiyordu.

Pelin ve Duru, yaratıklardan ve gezegenden biraz korktular. Ve bir yaratığın evine koşarak girdiler. Karanlık odayı bileklik hafifçe aydınlattı, bizim arkadaşlar hızlıca bir mum bulup üfleyerek yaktılar. Ne yapacaklarını düşünmeye başladılar. Saatelrce düşündüler ve “İşte Buldum!!!” dedi Duru bir anda. “Nasıl yaptıysak öyle geri dönebiliriz.” “İyi bir fikir, hadi uygulayalım.” dedi Pelin. Duru, bilekliği kolundan çıkartınca bir anda Dünya’ya, Pelin’in odasına döndüler. İkisi de çok mutlu oldu, bilekliği sakladılar ve bu anılarını senelerce sakladılar.

                                                                                                                        SON

 

 

(Visited 2 times, 1 visits today)