10 Ekim 2098 sabahı telefonumu açtım ve karşıma çok garip bir haber çıktı. Bunu gördüğüm an kendimi çok farklı hissettim. Alfabe resmi olarak değişmişti; artık Latin harflerine geçilmişti. Türkçe gibi diller, yıllardır kullandıkları alfabeyi terk ederek yeni bir yazı sistemine geçmişti. Bu değişiklik, tüm dünya genelinde büyük bir yankı uyandırmıştı. Yeni alfabenin, dil öğrenimini daha pratik ve evrensel hale getireceği söyleniyordu, ancak alışmak zaman alacaktı.
Alfabedeki bu köklü değişim sadece dil bilimi uzmanlarını değil, sıradan insanları da derinden etkilemişti. Herkes, yıllardır ezberledikleri harfleri bir kenara bırakıp yeni sisteme adapte olmak zorundaydı. Okullarda öğretmenler, öğrencilerin eski alfabeyi unutmamaları için ekstra çaba sarf ediyordu. Ancak yeni alfabenin hızla kabul edilmesi, bir yandan da ulusal kimlik ve kültürel miras açısından bazı kaygıları beraberinde getiriyordu. İnsanlar, dilin eski yazı biçimlerinin kaybolmasının, geçmişle bağlarını koparmalarına yol açabileceğinden endişeleniyordu.
Dijital dünyada, Latin harfleri yaygın bir şekilde kullanılıyordu, bu nedenle bu değişim teknolojiyle iç içe geçmiş nesiller için daha kolay kabul edilebilir bir hal almıştı. Ancak, geleneksel yazı biçimleriyle büyüyenler için zorluklar söz konusuydu. Değişim hızla yayıldıkça, dünya genelinde iletişim daha hızlı ve evrensel hale gelmişti, ancak bu kolaylık, tarihsel ve kültürel değerlerin kaybolmasına neden olabilecek bir süreçti. Bu büyük değişim, toplumların dil ve kültür algısını köklü şekilde değiştirmeye başlamıştı.