Alamut’taki Cennet

Selamlar herkese ben yine geldim. Ve bugün size çok ilginç bir şeyler yazmayı planlıyorum. Bu anlatacağım şeyi birkaçınız bilebilir ama çoğunluğun bilmeyeceğini düşünüyorum. En büyük örgütler denince İlluminati, KKK (Ku Klux Klan), Skulls and Bones gibi tarikatlar aklımıza gelse de bu örgütlerin ilki ve bence en başarılısı Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşilerdir. Haşhaşiler tarihteki ilk gizli istihbarat örgütüdür. Tabi bu benim blogumda yazılması için yeterli değil, ölen kimse olmadan genellikle bloglarıma konu olmuyorlar. Haşhaşiler bilgi toplarlardı ancak bu bilginin nasıl geldiği önemli değildi onlar için, ve kendilerinden kaçan, karşıt propaganda yapanlara karşı pek merhametli değillerdi. Burada “Haşhaşi” kelimesinin bitki olan haşhaş ile bir ilgisi var mı diye düşünen olduğunu varsayarak şunu açıklığa kavuşturalım. “Hashaşi” adı Hasan Sabbah’ın mürit toplamak için haşhaş verip bu mürit adayını uyuşturup onu farklı türde meyve ve kadınlarla dolu bir odaya koyuyor. Bu adamcağız da uyanınca bir bakıyor etrafında kadınlar fink atıyor ve meyve yiyor. Adam kendi ufacık aklıyla o dönem çok meşhur olan Cennet’in Anahtarı’yla cennete gittiğini düşünüyor. Uyanınca yanında Hasan Sabbah’ı görünce şaşırıyor daha demin etrafımda kadınlar vardı bu adam ne ara geldi diye düşünyor. Hasan Sabbah’a sorunca şu cevabı alıyor “Cennetin anahtarı bende eğer benim müridim olursan seni cennete sokarım”. Bu duyunca zaten aklı uyuşturucudan bir karış havada olan arkadaşımız mürit olmaya karar veriyor. Yani uzun lafın kısası mürit alırken onları haşhaş ile kandırmasından dolayı ve daha sonra gizli görev ve suikastlere giderken de haşhaş verilmesinden dolayı bu örgüte “Haşhaşiler” denmiştir. Bu kelime İngilizce bir başka kelimeye de benzemektedir : “Assassin” Zaten bu kelimenin anlamı da haşhaşiye benzemektedir. Anlamı “Suikastcı”dir. Zaten Haşhaşiler, Ubisoft’un Assassin’s Creed video oyunu serisine konu olmuştur. Oyun Üçüncü Haçlı Seferi yıllarında Altaïr Ibn-La’Ahad isimli suikastçının ustası Raşidüddin Sinan el-İsmaili’den aldığı görevlerle gerçekleştirdiği suikastları konu alır. Oyun, Haçlı Seferleri yıllarındaki Kutsal Topraklar’ı betimlemesi yönünden de büyük ilgi çekmiştir. Aynı zamanda Mike Newell’ın yönetmenliğindeki Pers Prensi: Zamanın Kumları filminde de Haşhaşiler’den yararlanılmıştır. Peki bu adamlar ne, nasıl ve nerede yaşadılar ne gibi amaçları vardı, en ünlü aktiviteleri nelerdi bir bakalım isterseniz.
Hasan Sabbah Şii’liğin bir kolu olan İsmaili’ye mensup bir liderdir. İlk başta tek damla kan dökmeden Alamut kalesini almıştır. Daha sonra eski sınıf arkadaşı olan ünlü astronom Ömer Hayyam’ın kendisine dediği “Bu insanlar Cennet için yaşıyor. Onlara Cenneti verirsen senin için yaşarlar.” demesi üstüne ince zekasını da kullanarak Alamut kalesinde yukarıdaki sistemi kurmuştur. İlk başta bu örgüt İsmailliği yaymak için kurulsa da sonrasında ‘düşman’ olarak nitelendirdiklerini öldürmek için bir araç olmuştur ve en sonunda liderin kendisi kim ölmemesini istiyorsa onu öldürmeye başlamışlardır. Hasan Sabbah çok zeki bir adamdı ve devlet için iş yapmaya başladı. Melikşah döneminde pek çok suikastlar düzenleyerek isyan çıkmasını engelledi, ayrıca Haçlı Seferlerine karşı kendi adamlarını göndererek savaşlarda devlete yardımcı olmuştur. İnce askeri zekası ile dönemin veziri Nizamülmülk’ün gözüne girmeyi başarmış ve kendisine valilik teklif edilmiştir, ancak Hasan’ın gözü daha yükseklerdedir. O Nizamülmülke direkt olarak vezirlik istediğini iletmiş ve tepkisini çekmiştir. Nizamülmülk Hasan Sabbah’ın tarikatını kaldırmaya çalışmış ve bu yüzden kendini öldürmüştür diyebililiriz. Haşhaşiklerin birden çok kalesi olmuştur ancak merkez olarak Alamut Kalesini kullanmışlardır. Peki neden Alamut Kalesi? Çünkü Alamut Kalesi çok sarp bir yamacın üstüne kuruluydu ve kaleye giden tek bir ince yol vardı ki bu yol bir ordunun geçmesine el vermeyecek şekildeydi, yani fethedilmesi aşırı zordu. Zaten Haşhaşilerin de dövüşme yetenek ve eğitimlerini de bu işleme katınca fethedilmesi neredeyse imkansız bir kale ortaya çıkıyor. Neredeyse dedim dikkatinizi çekerim bunun sebebine biradan değineceğim. Kendi su sistemi ile su sıkıntısı çekmiyordu ve ayrıca bu yapıda eşsiz el yazmalarının bulunduğu bir kütüphane vardı. Bu kütüphaneyi ve kaleyi tek fetheden devlet vardı o da İlhanlılardı. ancak İlhanlılardan önce Hasan nasıl fethetti ona bir bakalım. Alamut önce kaleden çok bir köydü. Bir Nizamülmülk tarafından atanan bir komutan ailesi, askerler ve bir iki çiftçi ailesi bulunurdu. Hasan bu askerler arasına kendi düşüncesini yaymak amacıyla bir iki tane ajanını soktu daha sonra köylülere yaymak amacıyla yöreyi bilen çocuklar gönderdi ve en sonunda bütün köy onunla aynı ideolojiye sahipti. Bundan sonrası basit oldu. Hasan bir Sufi kılığında kaleye geldi. Komutanla görüşmek istediğini belirtti. Komutan bu dervişe kendisini nasıl memnun edebileceğini sordu. Hasan kaleyi istediğini söyledi. Şaka yaptığını sandı komutan ancak Hasan’ın sonraki cümlesi adama son darbeyi indirdi. “Bütün askerlerin benim tarafıma geçti” dedi ve komutanı öldürdü. Hasan Sabbah böyle fethetti Alamut Kalesini. Peki ilhanlılar nasıl fethetti bunu inceleyelim biraz da. Hülagü Han normal koşullarda savaşı kazanamayınca, ve Hasan’ın fedailerinin düşüncelerini de değiştiremeyince mühendislerinin tavsiyesi üzerine kalenin altına tünel kazıp patlayıcı döşetmiştir. Bu patlayıcıların patlamasıyla Alamut Kalesi yerle bir olmuştur. Bu kalenin içinde bulunan eşsiz kitaplar ile birlikte Haşhaşilerde yok olmuştur.
Hasan Sabbah ile Nizamülmülk arasındaki ilişkilerin çok gergin olduğunu söylemiştik, ancak Nizamülmülk’ün Alamut Kalesini 4 ay kuşattığını ve neredeyse alacağını biliyor muydunuz? Bazı tarihçilere göre kuşatma sırasında çadırına giren bir suikastçının onu kuşatmanın bitmesi için öldürdüğü söylenmektedir. Ancak kesin olan şudur ki. Nizamülmülk’ü öldüren Hasan Sabbah’ın bir fedaisiydi. Haşhaşiler Hasan’a o kadar bağlıdırlar ki bir misafir geldiğinde rastgele üçü kaleden atlarlarmış. Bu olaylar da Hasan’ın haşhaş kullandığını destekler bir kanıt, yani kim kendi aklıyla intihar eder ki? (Öğretmenlerin kullandığı “Ali camdan atlasa sen de atlayacak mısın ? ” lafı buradan geliyor olabilir.) Bazı insanlar ise Hasan’ın haşhaş kullanmak yerine çocukken bu potansiyel fedaileri alıp beyinlerini yıkayarak kendi dediğini yaptırttığını düşünmekte. Herkesin hemfikir olduğu tek şey ise bu adamlar ne yaptılarsa “Cennet” için yaptıkları.

Hasan Sabbah ile ilgili genel bir fikriniz olduğunun düşünüyorum. Şimdi gelelim bu fedailer nasıl öldürüyorlardı. Selçuklu ordusunda ok, yay, kılıç, balta gibi silahlar bulunurken Haşhaşilerde el bombası, ilkel molotof kokteyli (Yunanların Grejuva ateşine benzer) vardı, ancak bütün suikastlerinde sadece hançer kullandılar.Ve bu suikastlar halkın göreceği açık alanlarda oluyordu. Hedeflerini öldürdükten sonra diz çöküp insanların etraflarına birikmesini bekliyorlardı ve eğer yakalanırsa hiç tereddüt etmeden intihar ediyorlardı. Ki bu durumda yukarıda bahsettiğimiz atlama olayında geri dönüyor. Bu örgüt o kadar güçlüdür ki Melikşah’ın ölümünden sonra başa geçer Sultan Sungur meclisinde Alamut üzerine ordusunu göndermek kararını aldığı gece uyur ve sabah hemen kalbinin yanında bir hançer görür, yatağını kesip altındaki taşa batmıştır bu hançer. O gün Sultan’ın yanına bir elçi gelir ve şu mesajı verdikten sonra kendi boğazını keser: ” Ben istemez miydim o hançer sert taşa gireceğine Sultan’ın yumuşak kalbine girsin. Bizimle uğraşmayı bırak.” O hançeri saplayan Hasan’ın saray gönderdiği cariyelerden biridir. Yani görüldüğü gibi Alamut Kalesi Erkek Meslek Lisesi gibi değildi sarayda cariyelik yapacak kadar güzel kadınların bile beynine girebiliyordu bu psikopat. Haşhaşilerde her fedainin omzunda veya eşyalarının üzerinde Haşhaşi olduğunu belirten bir arma olurdu ve bu arma beyaz üzerine kırmızı bir armaydı. Bu armada kırmızı rengi boya yerine kendi kanlarıyla boyarlardı. Orta Avrupa’da 10.yy.dan sonra ortaya çıkan gizli örgüt olan Tapınak Şövalyeleri de Hahaşilerden örnek alarak kurdular hatta Alamut’da İsmailli derslerine katılıp bu düşünceyi iyice benimsediler, en sonunda Hristiyanlıktan koptular. Marco Polo da ünlü Seyehatnamesinde Hasan Sabbah’ın “Sahte Cennet” olayını çok güzel bir şekilde tasvir etmiştir. Kendisi yaşadı mı yoksa başkalarından mı duydu bilmemektedir. Hasan Sabbah hastalanıp yatağa düştükten sonra onun yerine gelen kumandanlar kendisi kadar etkili olamadığı için pek fazla faaliyette bulunmamışlardır. ve en sonunda İlhanlılar tarafından Alamut Kalesinin yıkılışıyla bu örgüt de yok olmuştur. Size liderleri ve öldürdüklerinin bir listesini de koyabilirim ama bu çok sıkıcı olacağından koymak istemedim, ancak vikipedi.com’un elinde ayrıntılı bir liste var. Eğer merak ederseniz bakmayı unutmayın. Bir sonraki buluşmamıza kadar hoşçakalın.

(Visited 259 times, 1 visits today)