İşten çok yorgun bir biçimde çıkmıştım. Eve geldiğim gibi elimi yıkadım, üstümü değişip kanepeye yayıldım. Saat akşam sekizdi. Üşene üşene kumandayı alıp televizyonu açtım. Haberlerde hep aynı konu konuşuluyordu. Biraz içim ürperdi. Başka boyutlar hakkında araştırma yapan bir bilim insanı olan Arnold Klayt’in büyük umutlarla uzaya gönderdiği dev uzay aracının güneş üzerine yansıttığı kendi ışığı Güneş yüzeyinde büyük çatlaklara neden olmuştu. Dışarı fışkıran helyum ve hidrojen Güneş’in ısı ve enerjisini tamamen tüketmişti. Eğer bu durum düzeltilemezse 24 saat gece yaşayacak, karanlığa mahkum olacaktık.
Ertesi sabah uyandığımda duş alıyım dedim. Ancak suyu güneş panellerinden aldığım enerjiyle ısıttığım için su soğuktu. Soğuk suyla duş almak korkunçtu. Kahvaltımı edebildim, neyse ki ocak gazla çalışıyordu. Her zamanki gibi servisi biraz beklettim. Şoför ben binince “niye geç kalıyorsun, zaten üşüyoruz burada” diye bağırdı bana. Sonunda işe gelebilmiştik. Bir anlığına kendimi Dünya’nın en şanslı insanı gibi hissettim. Çünkü dışarıda hava çok soğuktu ve benim masamın dibinde kalorifer vardı. Sıcaklığı son seviyeye getirdim ve eğilip bir süre kalorifere yaslandım. Artık işe başlama zamanı diye düşündüm. Bilgisayarı açtım, ardından bizim patrondan tüm herkesin bilgisayarına aniden bir bildirim geldi: “Değerli çalışanlarım, yeni çağa adım atıldığından dolayı bir aylığına tatil ilan etmiş bulunuyorum.” Eve geldim, Köpeğim Tofi geldiğim gibi beni yalamaya başladı. Üstümü değişip televizyonu açtım. Bu konu hakkında Güneş enerjisine yapılan tüm yatırımların diğer temel doğal enerji kaynaklarına çevrileceği duyuruldu. Tüm gün floresan ışık altında olmaktan gözlerim çok yoruldu ve televizyon karşısında uyuyakaldım.
Sabah olduğunda odamın penceresinden içeri giren güneş ışınları yüzüme vuruyordu. Neyse ki yaşadığım her şey rüyaymış. Çok mutlu bir şekilde yataktan kalktım, en sevdiğim arkadaşlarımı aradım, şahane bir tatil günü geçirdik.