Her bir insan en doğru yola ulaşmak için farklı yöntemlere başvurur. Kimi insan akıl ve mantığını ön planda tutar kimiyse duygularıyla hareket eder. İkisi de insan hayatında önemli bir yere sahiptir ancak hangisinin bir karar verme sürecinde daha baskın olması gerektiği çok uzun zamandır tartışılagelmiş konudur. Peki, sizce en çok akıl mı yoksa duygular mı insan davranışları üzerinde daha etkin bir rol oynar?
Duyguların mı yoksa aklın mı daha önemli olduğu konusunda farklı düşüncelere sahip pek çok insan vardır. Örneğin John Smith’in görüşüne göre akıl, insanın rehberidir ve her zaman en doğru yolu bulmada yardımcı olur. Bu görüş, aklın mantıklı düşünme, karmaşık sorunları çözme ve doğru kararlar almada başvurulacak en güvenilir yol olduğuna vurgu yapar. Mantıklı bir düşünce süreci, duyguların ve içgüdülerin etkisini azaltarak daha objektif bir bakış açısı sunar. Bu nedenle, Smith’e göre akıl, insanları daha iyi bir yaşam yoluna yönlendiren bir rehberdir.
Aklın duygulardan üstün olduğunu savunan ve MÖ 3. yüzyılda Antik Yunanistan’da ortaya çıkan Stoa felsefesi de Smith’in görüşünü desteklemektedir. Stoa felsefesine göre akıl evrene nüfuz etmiştir. Akıl aynı zamanda doğadır ve her yeri kaplamıştır. Onun planına karşı olan kötü ve akıl dışıdır. İnsan da akla sahip bir varlıktır. Stoalılar tutkuları erdem ve mutluluğun karşıtı olarak değerlendirir ve dış olaylara karşı verilen kontrolümüz dışındaki tepkiler olarak görürler. Stoalılar aklını kullanmaktan çok duygulanım ve dürtüleriyle hareket eden insanların hayvandan farksız olduklarını dile getirerek bu konudaki katı tutumlarını ortaya koymuşlardır. Onlara göre mutluluğa ulaşmanın yolu insanın kendi içsel dünyası haricinde her şeye kayıtsız kalması ve sahip olamayacağı ve müdahale edemeyeceği alana ait olan hiçbir şeye dair kaygı, üzüntü ve istek duymamasıdır.
Aklın insan hayatında daha önemli bir role sahip olduğunu savunanların yanında duyguların ve içgüdülerin akıldan üstün olduğunu benimsemiş insanlar da vardır. Örneğin Emily Brown’un görüşüne göre akıl sadece bir araçtır ve duyguları ve içgüdüleri dinlemek daha önemlidir. Brown’un bakış açısına göre, duygular ve içgüdüler insanların içsel bilgeliklerini yansıtır ve yaşamlarında doğru yolu bulmalarına rehberlik eder. Duygular insanların değerlerini, isteklerini ve ihtiyaçlarını ifade eder ve bu da onların kararlarını şekillendirir. İçgüdüler ise bir durumun ne zaman tehlikeli veya fırsat dolu olduğunu belirleyerek insanları doğru yönde hareket etmeye yönlendirir. Bu nedenle, Brown’a göre duygularımız ve içgüdülerimiz gerçek mutluluğa erişmemizde yol gösterici iki önemli unsurdur.
İskoç filozof David Hume, Emily Brown’un görüşünü destekleyen bir düşünce öne sürmüştür. Hume’a göre akıl yalnız başına hiçbir zaman bir eylem üretmez. Çünkü aklın bir istek, bir tutku ya da bir duygu tercihini tartışma yeteneği yoktur. Hatta aklın tutkuların kölesi olduğunu ve öyle de olması gerektiğini ifade eder. Ona göre en diri akıl deliliğe komşudur.
Aslına baktığımızda hem akıl hem de duygu ve içgüdülerimiz hayatımızı şekillendiren önemli unsurlardır. Duygu ve içgüdülerimiz ansızın karşılaşılan tehlikeli veya stresli durumlarda akıl ve mantığı geri plana atıp hızlı karar vermemizi sağlarken akıl, insanın mantıklı kararlar almasını ve karşılaşılan bir sorunun artılarını ve eksilerini göz önünde bulundurmasını sağlar.
Sonuç olarak duygular akılla uyumlu olduğu müddetçe insanların iyi bir yaşam sürmesi için katkıda bulunurlar. Burada dikkat edilmesi gereken şey yalnızca ölçülü olmaktır. Bir karar alırken ne yalnız duygularımızla ne de aklımızla hareket etmeliyiz. Birlikte kullanıldıklarında, akıl ve duygular, insanların içsel motivasyonunu ve tutkusunu yönlendirirken aynı zamanda mantıklı bir yol haritası sunarlar.
Kaynakça:
https://www.milliyet.com.tr/egitim/stoizm-nedir-stoacilik-ne-demek-stoizm-felsefesi-sozleri-6705909
https://acikbilim.yok.gov.tr/bitstream/handle/20.500.12812/374283/yokAcikBilim_10308706.pdf
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2974405