Ajanda

“Çok uyumak kaçmaktır, uyumamaksa yakalanmak.” Ajandanın ilk sayfasında bu yazıyordu. Gizem deftere baktığımı görünce gülümsedi ve “Bana bir şey söyleyecektin sen,” dedi. Ajandaya bakmayı bırakıp ona döndüm. “Şey diyecektim, Yeşim Hanım Poyraz’ın ajandasını sana vermiş galiba. Normalde Poyraz cumartesi günleri geliyordu ama az önce Yeşim Hanım aradı, cumartesi bir yere gitmeleri gerekiyormuş o yüzden bu seferlik bu güne aldık randevuyu. Daha kontrol etmemiştim ajandayı şimdi bakmam lazım. Alabilir miyim?” Önündeki ajandayı kapatıp bana uzattı ve “Tabii ki alabilirsin, ben de baktım biraz. Çok garip şeyler yazmış. Yani 8 yaşındaki bir çocuk nasıl böyle şeyler yazabiliyor anlamadım.” dedi. Tam ajandayı aldığım sırada Arzu Hanım, namı diğer Bayan Çokbilmiş, pat diye odaya girdi. Biraz kızgın görünüyordu. Onu öyle görünce Gizem’e sessizce “Bizim Çokbilmiş’in tepesi yine atmış belli ki. Hadi sana kolay gelsin, ben kaçar!” dedim ve hemen odadan çıktım. Acaba yine neye sinirlenmişti?

Saate baktım, yalnızca 2 saat kalmıştı gelmelerine. Hızlıca odama gittim, koltuğuna oturdum ve ajandayı açtım. Sayfaları karıştırmaya başladım, Gizem’in söylediği kadar garip gözükmüyordu. Arada birkaç değişik denebilecek şey vardı ama Poyraz için normaldi. Tam ajandayı kapatırken ilk sayfadaki o cümleyi yine gördüm. “Çok uyumak kaçmaktır, uyuyamamaksa yakalanmak.” “Gizem’in garip dediği bu olsa gerek!” diye düşündüm. Gerçekten de tuhaf bir cümleydi ama asıl tuhaf olan şeyse Poyraz’ın böle bir şey yazmasıydı. Evet, kabul ediyorum Poyraz biraz değişik bir çocuk. Yani diğerleri gibi değil. Çok sessiz, durgun ve her zaman bir şey düşünüyormuş gibi görünüyor. Buraya ilk geldiği zamanlar onunla nasıl iletişim kuracağımı bilememiştim, sanki bir şey söylesem ağlayacak gibiydi. Ama zamanla ikimiz de birbirimize alıştık. Poyraz her geçen terapi bana daha çok şey anlatmaya başladı, daha çok şey anlatmaya başladıkça da daha karışık konuşmaya başladı. Yani gittikçe daha anlaşılması zor şeyler söylüyordu hatta bazılarını gerçekten anlamıyordum. Geçen sefer geldiğinde bana son dakika bir soru sormuştu. “Yasemin Abla, daha önce hiç bir şey düşünmekten uyuyamadığın oldu mu?” Evet, tam olarak böyle söylemişti. Ben sorusunu cevaplayamadan da annesi aceleleri olduğunu söyleyip Poyraz’ı götürmüştü. O akşam Poyraz’ın bu söylediğini düşünmekte uyuyamamıştım.

Çalan alarmla kendime geldim. Saat 18.00’di, birazdan burada olurlardı. Masaya yaslanmış gelmelerini bekliyordum ki koridordan bazı ayak sesleri ve ardından Yeşim Hanım’ın sesini duydum. “Evet, şimdi psikiyatristin yanına gidiyoruz… Tamam ben seni sonra ararım, kapatıyorum” Ayak sesleri kapının önünde durdu ve içeri girdiler. Yeşim Hanım Poyraz’ı bırakıp hemen çıktı. Yerdeki minderlere oturduk ve Poyraz bana “Yasemin abla geçen sorduğum soruya cevap vermemiştin.” dedi. “Neden bunu sordun?” diye sordum. Ayağa kalkıp koltuktaki ajandayı getirdi ve ilk sayfayı açtı. ” 2 gün önce ben okuldayken bir öğretmenden duydum bu sözü ve ne demeye çalıştığını düşündüm. Dün gece anladım bu sözün ne anlama geldiğini.” dedi. Merakla “Ne anlama geliyormuş?” diye sordum. Eğer insanlar çok uyursa düşünmekten kurtulur yani kaçar bundan. Ama eğer benim gibi bir şeyi uyuyamayacak kadar çok düşünüyorsan işte o zaman ne yaparsan yap bunu aklından çıkaramıyorsun yani yakalanıyorsun.”

Şok olmuştum. Bu çocuk gerçekten 8 yaşında mıydı? Nasıl böyle konuşabiliyordu? Gülümsedim ve ” Biliyor musun Poyraz, sen çok bilgilisin. Gerçekten çok fazla şey biliyorsun. Babam bana küçükken hep benim gibi küçük olmak istediğini söylerdi. Ben de ona küçük olunca büyükler kadar bilgili olamadığını, neden küçük olmak istediğini sorardım. Sanırım şimdi anlıyorum. Az şey bilmek hiç kötü değil. Eğer daha az şey bilirsen dert edecek şeyler de azalır. Ne kadar az bilirsen o kadar iyi uyursun!”

(Visited 120 times, 1 visits today)