Pencereden baktığımda bütün aile sofranın etrafında oturmuş, bir taraftan yemek yiyor, bir taraftan konuşuyorlardı. Birden bir çığlık sesi duyuldu ve sofranın üstüne kan damlamaya başladı.
Ve kan ter içinde gözlerimi açtım son iki aydır olduğu gibi. Son iki aydır aynı rüyayı görüyordum, aynı günü. Öldüğüm günü. Londra’daki tüm psikologlara gitmiştim; kimi rahatlamam gerektiğini, kimi ailem ile olan problemlerimi çözmem gerektiğini kimi ise psikiyatriye yönlendirmişti. Anacak kaçırdıkları şey benim ne stresli bir hayatım ne de ailem ile problemlerim vardı. Yataktan kalktım ve bir bardak su içmek için mutfağa gittim. Mutfağın duvarında asılı olan saati kontrol ettiğimde işe gitmek için hazırlanmam gerektiğini hatırladım. Hızlıca bir duş aldıktan sonra çocukların ilgisini çekecek renkli ve eğlenceli bir şeyler giydim ve çıktım.
Arabamı hayatınızda görebileceğiniz en renkli binanın önünde durdum ve en yakın arkadaşımla beraber kurduğumuz çocukların ruhunu da işe katarak onları eğittiğimiz mükemmel anaokuluna girdim. Ben girer girmez büyük bir neşe çığlığı koptu. Beni gören çocuklar koşarak bana sarılmaya geldi. şu anda onların boyama saatiydi. Hepsiyle tek tek sarıldıktan sonra eşyalarımı odama koymak için yürümeye başladım. Ne zamanki çok tatlı minik bir es beni durdurana kadar. Arkamı döndüğümde iki minik el bana bir kağıt uzatıyordu. Karmakarışık renkler ile çizilmiş çizgilerden oluşan bir resim verdi. Ve işte sırf o an için senelerce büyük bir kararlılıkla hukuk okuma hayalimden vazgeçmiştim.
Resmi işler, işimin en sıkıcı kısmı, için masama oturduğumda telefonum çalmaya başladı. Annem arıyordu. Telefonu açtım. “Annecim”. “Merve güzel kızım, bugün amcanın doğum günü. Bizim evde bir yemek vericez ve senin de gelmen gerekiyor. “Anne! lütfen Ayşe ile görüşmek istemiyorum.” Ayşe benim kuzenimdi ama çok farklı karakterlere sahiptik. Ve küçüklüğümüzden beri asla anlaşamazdık. Aslında çok iyi kalplidir ama sanırım annesi yüzünden asla mutlu olamadı. “Beni sinirlendirme ve saat 19.00’da, o vişneli pasta ile burada ol. Gitmekten başka çarem yoktu. Yoğun bir ders programının ardından saat altıya gelirken eşyalarımı topladım ve okuldan çıktım. Neredeyse ailemin tamamı tarafından çok sevilen iş yerimin yanındaki pastanenin vişneli pastasından aldım. Her ne kadar bu saatte çok kalabalık olduğunu bilsem de amcama hediye almak için alışveriş merkezine gitmem gerekiyordu. Ona çok yakışacağını düşündüğüm mavi bir gömlek aldım ve hızlıca kalabalıktan çıktım.
“Merve, kızım gelirken tuzluğu getirir misin?” “Tamam anne” amcam dışında herkes gelmişti, yemekler hazırdı ve ben çok acıkmıştım. Kapı çaldı ve onur konuğumuz geldi. “Hoş geldiniz!!” ailecek sofraya oturduk ve çok keyifli bol kahkalı bir yemek yedik. Çok uzun zamandır ailemle bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Şu masadaki tek kusur Ayşe’nin asık suratıydı. Bir sorun mu var diye bin kere sorduk ama her seferinde bir şey yok dedi. Eğer biraz daha böyle devam ederse, bir daha birbirimizin yüzüne bakamayacağımız sözler söyleyecektim. Yemek faslı bitmişti. Annem pastayı sunuma hazır hale getirirken bende tatlı tabağı ve çatalı çıkartıyordum. O sırada salata kasesi ile Ayşe geldi mutfağa. Tabağı öyle bir koydu ki tezgâha. Annemle bir şeyler kırıldı sandık. “Ayşe kızım sen iyi olduğuna emin misin?” bu kadarı yeterdi. Ayşe’yi kolundan tutum ve “sen benle bir yukarı gelsene” dedim. Biraz şaşırmıştı ama lafımı ikiletmeden beni takip etti. Yukarı çıktık. “Neyin var senin” tam ağzını açacakken ekledim “sakın bir şeyim yok deme sabahtan beri bir garipsin” dedim. Sonrası ise tam bir felaket bir sürü bağırış. Sadece bağırıyordu bende bağırıyordum ve komik olan neden olduğunu bilmiyordum. Beni itene kadar her şey çok spontane ilerlemişti ancak o an içimde bir şeyler attı ve bunca senedir içimde tuttuğum her şeyi yüzüne söylemeye başladım. Tabii bu sayede kavga arttı ve hata ikimizde birbirimize fiziksel olarak zarar vermeye başladık. Taki karnımda hissettiğim keskin acıya kadar. Aşağı baktığımda kan gördüm ve yere yığıldım. Son nefesimi vermeden önce gördüğüm tek şey eski parkelerin arasından aşağı akan kan. Yemek masasının üstüne. Ve son olarak duyduğum şey ise annemin çığlıydı.