Havalar çoktan ısınmış yaz tatili yaklaşmıştı. Herkes neşeyi dışarda arıyordu. Arkadaşlarıyla toplanıp vakit geçirenler, aileleri ile spor yapanlar, sahil kenarında oturup denizi izleyenler… Bazı günler hava rüzgârlı olsa da güneş; insanın içini ısıtıyor, vücutta hoş bir sıcaklık sağlıyordu.
İzmir her zamankinden boştu günlerdir. İnsanlar aileleri ile tatil yerlerine yola çıkmaya başlamıştı bile. Düşündü. Yaşlanmıştı. Büyük bir mal varlığına sahip olmasına ve kocaman bahçeli bir evinin olmasına rağmen yapayalnızdı. Bu durum onu gerçekten çok mutsuz ediyor, zaman zaman depresyona bile girmesine sebep oluyordu. Düşüncelere daldı…
Eskiden ne kadar da güzeldi hayatı. Oğulları ve kızı, torunlarıyla haftada en az bir kere ziyarete gelirler; kocaman evinin kocaman bahçesinde, yemyeşil çimlerde çok eğlenceli ve keyif dolu anlar yaşarlardı. Her pazar öğlene kalmadan evde toplanırlar birlikte vakit geçirerek akşam yemeği için hazırlıklar yaparlardı. Doğum günleri, yılbaşları, şükran günleri, babalar günü gibi özel günlerde hep beraber olurlardı. Genellikle ailecek toplanmalarına rağmen kimi zaman aile dışından da misafir davet ederlerdi. Özellikle havanın güzel olduğu zamanlarda en küçük kızı olan Derya’nın planlaması üzerine yılda bir iki kez havuzlu barbekü partisi yaparlar, herkes istediği kadar kişiyi davet ederdi.
Dağ başında bulunan, çok ilgi çekici bir manzaraya sahip olan bu havuzu villa; birbirinden farklı anı ve duygularla doluydu. Yaşamış olduğu o heyecan ve neşe dolu günleri hatırlayınca göz yaşlarını tutamadı. Bir ya da iki yıl olmuştu. Yaklaşık iki yıldır kimseler yoktu artık buralarda. Tek başınaydı. O eski huzur ve heyecan dolu günlerin yerini yalnız ve hüzün kaplamıştı. İlk başlarda evlatlarının torunları ile birlikte yanına gelmemesini normal karşılamıştı. İşleri güçleri vardır veya çocuklarıyla ilgileniyorlardır belki diye düşünüp dururdu. Arada bir ayrı ayrı ziyarete gelirler, bazen de telefonlaşırlardı.
Kafasını yoran düşüncelerden kurtulmaya çalışan ihtiyar; son zamanlarda edindiği hobileri sayesinde kafasını meşgul ediyor, zamanını güzel değerlendiriyordu. Günün büyük bir kısmında büyük bahçesinin bir kısmına ektiği meyve ve sebzelerle ilgileniyordu. Son zamanlarda ise çok fazla eğildiği için bel ağrıları çekmesi üzerine gittiği doktorun verdiği bel hareketlerini yapıyor, vücudunu dinlendiriyordu. Kendini çok yalnız hissettiği zamanlarda ise en küçük evladı olan Derya’nın oğlu Arda’yı arayıp görüşme ayarlıyordu. Kendisi 19 yaşınaydı. Bu iki yıl içerisinde aileden sık sık görüştüğü tek kişiydi.
Öğlen güneşinden biraz önce ektiği meyve ve sebzelere bakmak üzere bahçeye giden ihtiyar ev telefonun çalması üzerine içeriye döndü. Tam o sırada bahçeden gelen gürültüyle yerinden sıçradı. Apar topar elindeki telefonu açmaya bile fırsatı olmadan bahçeye yöneldi. Bir de ne görsün! Arda. Arka yoldan gelip ihtiraya sürpriz yapmaya gelmişti. Bu sırada yolda duran saksılardan birine çarpmış ve kırılmıştı. Fakat önemi yoktu. Çünkü Arda, yanında bütün aileyi de getirmişti.