Günlerden bir gün Ahtamara her zamanki gibi dışarda saçlarını tarıyordu. Masmavi gökyüzündeki bulutlara bakar, bulutları benzetirdi. Sonra babasından her zamanki gibi adadan bir süre ayrılıp gezmek isterdi. Normalde babası izin vermezdi çünkü Ahtamara’yı başkalarıyla görmeye tahammül edemezdi. Ama o gün keyfi yerindeydi. Çünkü düşmanlarını alt etmişti. Sonra yanlarında korumacı abisiyle gideceğini söyledi. Yola çıktılar. Ahtamara bir anda sevinmişti. Vardıklarında abisine:
-Beni rahat bırakmazsan senin o büyük sırrını babama söylerim, dedi. Abisi:
-Neymiş o benim büyük sırrım?
-Hani babamın üç külçe altını vardı ya, işte onları yemek yemek için kullandığını söylerim!
-Offf, tamam ama…
Ahtamara gezinmeye başladı. Sonra karşısına bir çoban çıktı. Sohbete daldılar. Abisi Ahtamara’yı gitmek için çağırınca veda etmeye başladılar. Çoban ona nerede yaşadığını sordu. Ahtamara adayı gösterdi ve gitti. Gece olmuştu. Ahtamara dışarıya bakınca çobanı görmüştü. Sohbet ettiler. Sonra yarında görüşmeyi düşündüler. Birbirlerinden hoşlanmışlardı. Ahtamara “Yarın göle mumlar bırakacağım, oraya gel.” dedi. Ertesi gece olmuştu. Çoban, kızın mumları bıraktığı yere gitti. Birbirlerini gördüler ve çoban Ahtamara’nın yanına gitti. Sohbet ederlerken babası onları gördü ve onları dinlemeye başladı. Yarın da gece buluşacaklardı. Babası bunu duydu ve sinirlendi. Anlamalıydı. Kızı boşu boşuna mum bırakmazdı. Ertesi gün kızının kapısına korumalar bıraktı ve göle mum attı ama adanın yakınına değil, boşluğa attı. Çoban mumun peşinden yüzerken yorulmuştu. Bitmiyordu. Boğulmaya başladı. Sonra,
-Ahtamara! Ahtamara, diye bağırmaya başladı. Sonra daha fazla dayanamadı ve… Neyse, herkesin bildiği Akdamar Adası’nın efsanesini dinlediniz. Tabi benim dokunuşlarımla!
AHTAMARA EFSANESİ
(Visited 7 times, 1 visits today)