Hayatta her insanın ileriye dönük hayalleri ve hedefleri vardır. Bunları gerçekleştirmek için hepimiz yoğun çabalar sarf ederiz. Bir şeyleri başarmak, bir şeyleri gerçekleştirmek isteriz. Toplumda kabul edilen, gurur duyulan işler yapmak isteriz. Sarf edilen bu emekler bizlere pek çok beceri ve yetenek kazandırır. Ancak kendimizden, yüksek beklentiler içerisine girdiysek, bu sefer de kazandığımız zaferler bizi tatmin etmez.
Ya da her zaman işler yolunda gitmez. Önümüze engeller çıkabilir. Çok emek harcadığımız bir konuda, bütün her şey sıfırlanabilir. Böylece günlük yaşantılarımız işkenceye dönüşür. Hayattan zevk almamaya başlarız. Hayatın olumlu taraflarını değil, olumsuzunu görürüz. Hatta daha şiddetli durumlarda, bu zihinsel ve psikolojik rahatsızlıklara bile sebep olabilir. İşte bu gibi durumlarda insan vücudu hastalanmamak için kendisini dışarıya kapatır.
Yani böyle durumlarda; yaşadıkları problemleri, çözemedikleri ya da etrafından uzaklaştıramadıklarında, kendilerini savunmaya alır ve bu problemleri uzaklaştırmış gibi zihinlerinin içinde yok etmeye çalışırlar. Mesela, o zamanın bir an evvel geçmesi için uyumak isterler. Uyandıklarında problemlerin ortadan kalkacağını, dertlerden bu yolla uzaklaşacaklarına inanırlar. Oysa bu tamamen iç dünyamızın, dış dünyadaki yaşanan problemlere karşı başlattığı arayıştır ve bu arayışa huzur denilmektedir.
Peki huzur, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın iç dünyasını yansıtan, “Ne İçindeyim Zamanın” dizelerinde bahsettiği gibi rüyalarda mıdır? Elbette hayır. Ahmet Hamdi Tanpınar; uyuyarak, rüyaya dalarak sadece anlık bir dinginliğe kavuşmuş olabilir. Ancak bu huzur değildir. Dahası zaman gibi bir kavramı, harcayarak, rüyada huzuru bulduğunu tasvir etmektedir. Ancak huzur, zamanın içinde seyreden daha uzun soluklu bir olgudur.
Ahmet Hamdi Tanpınar, bu dizelerinde zaman ve huzur kavramlarını şiir dili ile başarılı kullanmış olabilir. Ama huzur, hiçbir zaman kusursuz bir yaşamın içerisinde var olamaz. Eğer olsaydı, huzur kavramından söz edemezdik. Ahmet Hamdi Tanpınar, rüyalara daldığında kendisini hafiflemiş gibi hissettiğini, dizelerinde vurgulasa da, huzurun anahtarı aslında iyimserlik ölçümüz ve olaylara bakış açımızla alakalıdır.
O halde hedeflerimize ulaşmak için, mücadele ederken hayatın ritmine ayak uydurursak ve hayatın bize sunmadıklarını değil, sunduklarını görebilirsek; o zaman huzur, içimizde kendiliğinden yerini bulacaktır. Hayatı olumlu ve problemli yanları ile bir bütün olarak görebilirsek, huzurlu bir yaşama da sahip olabiliriz ve huzurlu bir şekilde başarılı da olabiliriz.
Aksi takdirde huzuru Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dizelerindeki gibi rüyaların içerisinde aramak zorunda kalırız. Zihinimizi rüyalarla bir süreliğine oyalarız. Ama olaylara bakış açımızı değiştirmeyi başarırsak, rüyaların anlık mutluluklarına ve dinginliklerine ihtiyaç duymayız.