Hepimiz, çocukluğumuzdan itibaren öyle ya da böyle bir ahlaki tutuma sahip olduk. Zaten çoğu insan için de durum aynı bu şekilde. Herkesin bir şekilde spesifik ahlaki değerleri var ve en azından bunları geçmemeye çalışıyor. Peki, bu ahlaki değerler tam olarak nereden geliyor? İnsanın doğasıyla alakalı bir durum mu yoksa sadece bu bizim uydurduğumuz bir saçmalıktan ibaret?
İlk olarak ahlakın tam olarak ne olduğunu anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Türk Dil Kurumunun resmi sözlüğüne göre bu kelime “Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları; aktöre, sağtöre” veyahut sadece “Huylar” şeklinde tanımlanmış. Bunu oldukça doğru bir tanım olarak görüyorum. Şimdi bu tanımda çok önemli bir noktanın altını çizeceğim. Gördüğünüz üzere tanımda insanların ahlaki kurallara uyması gerektiği vurgulanmış. Yani ahlakı bir bakıma toplum tarafından belirlenmiş bir davranış ölçütü olarak değerlendirebiliriz.
Aslında ne kadar garip değil mi? Eğer herkes toplumun belirlediği bu ölçütlere göre yaşasaydı dünyada hiyerarşi çok daha anlamlı olabilirdi? Öyleyse neden bazı insanlar bu ahlaki değerlere önem vermiyor? Bu konuda insanlık tarihinde büyük rol oynamış bazı filozofların fikirlerine bakalım:
Immanuel Kent “Ahlak yasaları, insan aklının özüdür. Bir eylemin ahlaki değeri, onun sonuçlarına değil, niyetine bağlıdır.”
Aristotoles “Erdem, alışkanlık yoluyla edinilir. İnsanlar erdemli olmayı öğrenirler, çünkü her şey bir alışkanlık haline gelir.”
Friedrich Nietzsche “Ahlak, zayıfların ve kölelerin kendi kendilerini savunma aracıdır. Güçlüler, kendi değerlerini yaratmalı ve bu değerleri hayata geçirmelidir.”
John Stuart Mill “Eylemlerimizin amacı, en fazla mutluluğu ve faydayı sağlamaktır. Ahlak, en büyük mutluluğu getiren eylemleri desteklemelidir.”
Sokrat “Erdem bilgidir.”
Gördüğünüz üzere birçok filozofun ahlaki tutumların özü ve onların şekillenmesi hakkında birbirinden farklı farklı görüşleri bulunuyor. Bazıları ahlakı insanın kendisinin oluşturduğunu söylerken bazıları ise bütün bunların toplumun baskıları ve dayatmasıyla oluştuğunu savunmakta. Ben ise kendi fikrimi şimdi size sunacağım:
Benim fikrimce her insanın doğasında bir ahlak bulunmak zorunda değildir. Tabii ki bu kişinin karakterine de bağlı bir durumdur fakat ahlak dediğimiz davranışlar topluluğunun çok büyük oranda çevresel faktörler dolayısıyla oluştuğunu düşünüyorum. Bunu aslında toplumda da görebiliyoruz. Düzgün bir şekilde yetiştirilmemiş veya benim deyimimle çevresinden ahlaki tutum ve davranışları edinememiş çocuklar, ileride yetişkinlik hayatlarında kendilerine katı ahlaki çizgiler çekemediklerinden dile getirmek istemediğim davranışlarda bulunuyor.
Aslında bunu görmek için o kadar da uzağa gitmeye gerek yok. Ahlakın insandan insana çevresine göre değiştiğinin bir diğer kanıtı ise iş insanları. Birçok iş insanı ilk defa girişimciliğe başladığında ailesinden almış olduğu ahlaki kurallara uyuyor ve müşterilerine düzgün bir muamele yapıyor. Oysa, aradan geçen birkaç yıl ve halkın dilinde kazandığı tecrübeyle o sıradaki çevresi iş insanlarına daha çok kar etmeleri için maliyetten iyice kısıp müşterilerine doğru düzgün olmayan mallar satmaları aşılanıyor. Böylece iş insanları daha çok kar etmiş olsa da toplumun ahlaki değerleri yavaş yavaş kayboluyor. Tabii bu anlattığım durum için sadece basit bir örnek.
Başka bir örnek olarak çok küçük yaştaki çocukları kullanabiliriz. Çocukların büyük bir kısmı çok küçük yaştayken daha yeterli ahlaki tutumu kazanıp olgunlaşma sürecine girmediği için büyüklerin yapmayacağı davranışlarda bulunabiliyor. Mesela çocuklar kreşe gidip paylaşma yetisini öğrenene kadar oldukça bencildir. Evde bir çikolata varsa en büyük parçayı hep kendilerine alırlar.
Kısaca yukarıda anlattığım şeyleri özetlemem gerekirse insanoğlu kendi içinde asgari miktarda bir ahlaka sahiptir. Sonrasında ise etrafındaki kişiler tarafından kendisine aşılanan ahlaki kurallar doğrultusunda yaşamına devam eder ve bunu en doğru olarak düşünür.