Zaman makinesine biniyorum.Asansöre benzer yapısıyla tuşlar yerine yıl seçme yeri var.Yılı 1960 olarak seçiyorum çünkü dedem bana hep geçmişi övmüştür ve ben de hep meraklı olmuşumdur. Zaman makinesi çalışmaya başlıyor ve sesler çıkarıyor.Buharlar çıkarken bir anda duruyor ve kapısı açılıyor.Dışarıya adımımı atıyorum.Çekirdek kokusu beraberinde araba sesleri,yerler izmarit dolu.Hemen bir dükkana koşuyorum.
“Kaç yılındayız ağabey?”
“1960 yılındayız kardeşim ne oldu zamanını mı şaşırdın?”
Sağol ağabey bir anlık şaşkınlıkla sordum diyip etrafı gezinmeye başlıyorum.
Her yerde çekirdek satan insanlar,pastacılar,taksi durakları,giyim mağazaları..
Gerçekten dedemin söylediği kadar güzelmiş diye düşünürken bir kadın çığlığı etrafı yıkıyor.Hemen dönüyorum ve kırmızı deri bir çantayla koşan kapüşonlu bir adam.Birkaç kişi hemen peşinden koşmaya başlıyor.Ben de merak edip takip ediyorum.Adam canı pahasına koşuyor diğerleri de kadının gözüne girmenin peşinde.Peşindekiler birkaç kişi olduğundan eninde sonunda yakalanıyor adam.
Adama adaleti biraz kendileri verdikten sonra polisi arıyorlar.Polis geliyor,belinde tabancası göğsünde rozeti kendine güvenli bir şekilde yürüyor.
“Ne oldu kardeşim burada?”
“Bayanın çantasını kaçırdı ben yakaladım kaçıyordu şerefsiz.”
“Hayır ben yakaladım!”
Başka biri kendi yakaladığını söylüyor ve kavga etmeye başlıyorlar.
Nihayetinde polis ayırıyor onları.
“Kendinize gelin kimin yakaladığı önemli değil.Bayanın çantasını kurtarabildik önemli olan da bu.
Kadına çantayı verdikten sonra dağılıyorlar.
Maceranın yeterli olduğunu düşünerek geri dönüyorum.Yolda karşıma simit satan bir adam çıkıyor.Yırtık pırtık kıyafetleri,dağınık ve hafif uzun saçıyla yolumu kesiyor.
“Nolur bir tane simit al gün boyunca 50 tane satamaz isem evime ekmek götüremem.”
Haline acıyıp ceplerimi yokluyorum.2 lira çıkarıp adama uzatıyorum.
“Allah senden razı olsun.”
Toz kaplamış elleriyle tepsinin tepesinden iki simit veriyor.Yandaki markete uğrayıp bir ayran alıyorum kendime.Daha sonrasında bir kaldırım kenarına oturup simitleri yemeye başlıyorum.40 yaşlarında,üstü başı pislik içinde bir adam geliyor yanıma.
“Çok açım,simitinden biraz paylaşabilir misin.”
“Tabii ki.”
Yanıma oturuyor ve birlikte simit yiyoruz.
“Ağabey senin evin yok mu?”
“Yok kardeşim ben cahil adamım zamanında okumadığımdan düştüğüm hallere bak.Seni de rahatsız ettim akşam akşam.”
“Yok abi olur mu hiç afiyet olsun.”
Biraz daha laflaşıp yollarımızı ayırıyoruz.
Zaman makinesine dönerken o yılların ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.Makineye biniyorum ve yılı 2021 olarak ayarlıyorum.Günümüzde insanlar bu kadar samimi ve cana yakın değil bir insan diğerinden bir iyilik isterken utanıyor ve çoğunlukla söylemiyor.Eve dönüyorum ve yaşadıklarımı yazıyorum.