TEKSAS’TA ÜŞÜYEN MOĞOLİSTAN’DA TERLER Mİ?
Yaşadığımız şehirler, bu şehirlerin özellikleri, iklimi, nüfusu, bu şehirde geçmişte yaşamış ünlüler, halihazırda yaşamaya devam eden tanınmış kişilikler hepsi hem ruhumuzu hem de yaşam tarzımızı doğrudan etkiler.
Çok eskilerden beri şehirlerin bir ruhu olduğuna inanılmış. Hatta kervanların, kervansarayların, hanların olduğu dönemlerde yolcular toplu olarak yeni bir şehre girmeden önce atlarından, develerinden kısaca bineklerinden inerek o şehri, şehrin gelmiş geçmiş tüm büyüklerini selamlamışlar, o şehre sadece barış ve huzur getirmek için geldiklerini ifade etmişler. Bununla ilgili ritüeller geliştirilmiş.
Kısaca şehirler sadece onları meydana getiren fiziksel yapılardan, coğrafi konumdan ibaret değildir. İşin bir de ruhani, mistik boyutu vardır. Şehirlere dair bu duyguyu veren geçmiştir, yaşanmışlıklardır, büyük zaferler ya da yenilgiler, hayal kırıklıklarıdır.
Bir şehrin ne anlama geldiği ile ilgili hiç unutamadığım bir an var. Cennetin Krallığı “Kingdom of Heaven” filminde Selahattin ile o zamanki Kudüs Kralı IV. Baldwin Kudüs’ün egemenliğini elde etmek için kıyasıya bir mücadele vermektedir. İlk temas, kan dökülmesini engellemek için iki ordunun karşılıklı dizildiği bir anda, Selahattin ile IV. Baldwin arasında yüz yüze gerçekleşir. Selahattin, Kral’dan Kudüs’ü kendisine teslim etmesini ister. Kral bu konuda direnir. Görüşmenin sonlarına doğru Selahattin’e “Kudüs senin için ne ifade ediyor?” diye sorar. Selahattin kayıtsızca “Hiçbir şey.” diye cevap verir. Arkasını döner ve birkaç adım uzaklaşır. Birden geriye döner ve “Aslında her şey.” der. Filmin çarpıcı anlarından biridir bu sahne.
“Hiçbir şey” derken Selahattin aslında Kudüs adıyla o anda var olan şehrin diğer yüzlerce şehirden hiçbir farkı bulunmadığını ifade etmektedir. Sonradan eklediği “Aslında her şey” cevabıyla ise Kudüs’ü, Kudüs’te geçmişte 3 tek Tanrılı dine ait tüm yaşanmışlıkları, kutsiyeti vurgulamaktadır.
Şimdiye kadar anlatılanlar şehirlerin mistik yönüyle ilgili düşüncelerdir. Asıl bir de şehirlerin coğrafi, iklimsel ve nüfus yapısıyla ilgili somut özellikleri vardır ki bu özelliklerin insan yaşamına etkisi yadsınamaz. Bu konuyla ilgili babamın bir keresinde anlattığı kısa bir anekdot aklıma geliyor. Babam birkaç yıl önce Teksas’ta bir görev dolayısıyla bulunduğu sırada, bir akşam üstü iki bayan Moğol arkadaşıyla dışarıda sohbet etmektedir. O esnada hava 16 C civarındadır ve babamın üzerinde bir t-shirt bulunmaktadır. Moğol kadınların üzerinde ise birer mont vardır ve kadınlar neredeyse soğuktan tir tir titremektedir. Bu duruma çok şaşıran babam neden üşüdüklerini, kendi memleketlerinde hava sıcaklığının -40C’lere düştüğünü bildiğini, asıl oralarda soğuğa nasıl dayanabildiklerini sorar. Kadınların cevabı ilginçtir. Onlara göre, -40C Moğolistan için kabul edilebilir, adeta normal bir ısı değeri iken 16C Teksas için fazla serindir ve hava serinse üşümek de normaldir.
İlginç değil mi? Aynı insanlar tam da o anda binlerce km ötede kendi topraklarında olsalar muhtemelen havanın sıcaklığından şikayet edecekken, başka bir coğrafyada oranın beklentilerine göre hareket etmişlerdir. Hava değil, beklentiler onları üşütmüştür.
Şehirler ve özellikleri insanları böyle farklı noktalardan yakalamakta, davranışlarımıza ve yaşam tarzımıza işte böyle özgün etkilerde bulunmaktadır. Hayat bu… insana ne tür deneyimler sunacağını kim bilebilir ki…