Neredeydi bu insanlar yahu! Bu soğukta evin girişinde bekliyor, çamur ve kar yüzünden kirlenen patilerimi çoktan temizlemeye başlamıştım bile. Miyavlayarak beni içeri almaları için onlara sesleniyordum. Eve girdiğimden beri hiçbir aile üyesi tarafından ilgi görmüyordum. Herkes kendi işleriyle ilgileniyordu. Biri yemek hazırlarken diğeri televizyon karşısında otururken telefonu ile ilgileniyor, bir başkası ise ortalıkta görünmüyordu.
Her zamanki ağır hareketini takınarak salona doğru yürümeye başlamıştım. Hemen yanında bulunan mutfaktan mis gibi balık kokusu geliyordu. Herkes gibi ben de karşı koyamazdım bu kokuya. Minik beyaz patilerim beni çoktan mutfağa yöneltmişti bile. Yemek istedim. Tabii onlar sadece çıldırmış halimi ve miyavlamalarımı duyuyorlardı. Fakat beni anlıyorlardı. Bundan emindim.
Usulca patilerimi sahibimin bacağına dokundurup bana bir önce o balıktan bir parça vermesini beklerken ani bir şokla ciyaklayarak yerimden zıpladım. Sahibim de benim tepkimden korkmuştu ve ayağıyla yanlışlıkla bastığı patimi yavaşça okşayarak hem özür diledi hem de kızdı. Haklıydı. Çok fazla ayak altında dolaştığımdan sürekli istemeden patilerime basarlardı.
Herkes sofraya oturmuş, akşam yemeğini yerken ben hem mamam hem de küçük balık parçaları ile açlığımı gideriyordum. Yemeğim bittiğinde her zaman olduğu gibi yatmak için koltuğun tepesine çıktım ve uyuklamaya başladım. Bir yandan televizyona göz atıyor, bir yandan uyukluyor bir yandan da sahiplerimi izliyordum. Abim- sahibimin çocuğu- yanıma geldi, patilerimi ve başımı okşayarak beni sevmeye başladı.
Uyandığımda her yer karanlık ve sessizdi. Biraz etrafıma bakındım ve tüylerimi yalamaya başladım. Biz kediler, dil yapımız sayesinde her yerimizi tertemiz yapabilirdik. Sahiplerimizin tüylerimizin etrafa bulaşması dışında temizlik sorumluluğu yoktu bize karşı. Mutfağa doğru ilerledim. Acıkmıştım. Yarım kalan mamamı bitirdim ve biraz daha oyalandıktan sonra sakin adımlarla üst kata çıktım. Üst kata geldiğimde bir süre patilerimi yalayarak temizledikten sonra etrafa bakındım ve açık kapılardan birine doğru yöneldim. Burası sabimim, annemin, odasıydı. Bu kapı hep açık olurdu bu yüzden buraya girmiştim. Oysa ben ablamın odasını çok severdim. Ama kapısı hiçbir zaman açık olmazdı. Çoğu gece kapısında bekler, miyavlar ve hatta patilerimde kapıyı açmaya çalışarak ses çıkarırdım. Anlamıyordum bu kızı zaten. Bana karşı çok sevgi doluydu. Fakat çoğu zaman beni okşama şekli diğerlerine biraz sert idi. Ne de olsa tüylü ve şişman bir canlıya kimse karşı koyamazdı. Bazen ben yatarken hepsi birden yanıma gelir biri patimi, diğeri burnumu, bir diğeri ise vücudumu okşardı. Genelde acıtsalar bile hoşuma giderdi bu sevme şekilleri.
Annemin odasına girdiğimde halının kenarına oturdum ve halıdan gelen garip kokuyu algılamaya çalıştım. Daha sonra yatağa, annemin yanına çıktım ve onu koklamaya başladım. Arada bir miyavlar ve kafamı ona sürterek beni sevmesini sağlamaya çalışırdım. Bazı geceler uyanıp bana kızardı. Fakat bu gece öyle olmamıştı.
Biraz daha uyuduktan sonra abimin odasına geçtim ve uykumun geri kalanına orda devam ettim. Sabah olmuştu. Abim masasının başında dersine katılmıştı. İşte zamanı gelmişti. Sabote! Çaktırmadan ona yaklaşıp masasına çıktım ve klavyesinin üzerine yattım. Her zamanki tavrını takındı: beni bahane ederek derse olan odağını kesmişti. Ah, böyle ufak şeyleri bahane etmek çok gülünç değil mi?