Ağlayan Dünya

Biraz nefes alabilmek için dışarı çıkmıştım. Yavaşça çimlerin üzerine uzandım ve en sevdiğim şeyi yapmaya yani hayal kurmaya başladım.  Etrafta sayamayacağım kadar çok, en az 3 metre olan yeşil, sarı ve hafif kırmızımsı ağaçları olan bir ormandaydım. Havada yağmurun verdiği petrikor kokusu etrafı sarmıştı. Biraz daha ilerleyince karşıma yedi rengiyle insanı cezbeden bir gökkuşağı çıktı. Ayrıca o kadar yakındı ki birazcık daha yürüsem dokunacakmışım gibiydi. Biraz daha yaklaşıp gökkuşağının altından geçmeye başladım ve karşıma hiç beklemediğim apayrı bir dünya bir hayat çıktı.

 

Bu dünyada ırkçılık ayrımı diye bir şey yoktu. Ten rengi, siyah veya beyaz olmaksızın herkes birbiri ile eşitti. Irkçılık yüzünden ölenler hiç ölmemiş, haksızlığa uğrayanlar ise hiç haksızlığa uğramamış gibiydi.  Herkes birlikte barış içinde anlaşıyor gibi gözüküyordu. Aynı Charlie Chaplin’in de dediği gibi din, dil, ulus ayrımcılığı olmayan yeni bir dünya yaratılmıştı.

 

Dünya da ise sanki hiç savaşlar olmamıştı ve böylelikle ülkeler arası sınırlar çizilmemişti. Devletler birbirlerini himayesi altına almaya çalışmıyor ya da birbirlerine karşı düşman olmuyordu. Onun yerine bütün devletler barış ve dayanışma içerisindeydi. Yani yurtta sulh cihanda sulh meydana gelmişti.

 

Çevremizde ise insanlar doğayı koruyup kolluyorlardı. Ağaçlar yakılıp oteller yapılmıyordu onun yerine dünyanın her bir yanına her ay belli miktarda ağaçlar, çiçekler ve tohumlar ekiliyordu. Ozon tabakası delinip, küresel ısınma diye bir şey meydana gelmemişti. Bu yüzden hayvanların nesli tükenmemişti ya da barajlar, nehirler, göller kurumaya başlamamıştı. Sular kirli değildi. Atıklar denize dökülmüyordu. Bu yüzden denizdeki canlılar yaşayabiliyordu. İnsanlar toplu taşıma kullanmaya dikkat ediyordu. Havada kirlilikten dolayı siyah bulutları andıran fakat tabaka gibi kalmış bir kısım yoktu.

 

Artık insanlar kuraklıktan dolayı susuzluk çekmiyordu veya bir ekmek almak için güçlük çeken kişiler yoktu olsa bile insanlar onlara yardım etmeye çalışıyordu. En önemlisi dünyadaki herkes eşitti. Kimse birbirini dış görünüşü, ten rengi ya da davranışlarından dolayı yargılamıyordu. Herkes birbirine karşı hoşgörülü ve saygılı bir şekilde davranıyordu.

 

İnsanların acımasızlık duygusu yok olmaya başlamıştı. Öksüz çocukların sokakta kalması yerine barınmaları için alanlar, yurtlar vardı. Onlara sırt çevirmeyip yardım ediyorlardı. Adalet ise her zaman yerini bulmaya çalışıyordu. Küçük çocuklar evlendirilmiyor, okutuluyordu. Kadınlar cani bir şekilde öldürülmüyordu. Herkes güven içinde yaşıyordu.

 

Bir anda bütün büyük yeşil, sarımsı ağaçlar yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştı. Ormanda olan geyikler, tilkiler, ayılar ve geriye kalan bütün hayvanlar hızlı bir şekilde koşturmaya başladı fakat artık her şey çok geçti ağaçların hepsi devrilmiş, hayvanların da hepsi ölmüştü. Yine anlamadığım bir anda büyük bir fırtına kopmaya başladı. Gökyüzü kara kara bulutlar ile dolmuştu. Gök gürlemeye başladı ve şiddetli bir fırtına vardı. Bu manzarayı görünce ürpermiş ve korkmuştum. Buradan nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Ta ki beni birisinin dürtmesine kadar. O zaman anladım meğer zihnim bana oyun oynuyormuş. Gözlerimi açtım ve gökyüzüne baktım. Bir kez daha gerçeklerle yüzleştim ve bu olayların sadece hayal dünyamda gerçekleşebileceğini anlamış oldum.

 

 

(Visited 143 times, 1 visits today)