Afrika’dan Adisa

Merhaba! Ben Afrika’dan Adisa. Bugün dokuz yaşımın son günü. Evet, bugün bir yıl daha büyüyeceğim ama öyle sizinki gibi arkadaşlarımla kutlayamayacağım veya ailem bana hediyeler alamayacak. Ayrıca bugün akşam yemeği yiyip yiyemeyeceğimden de pek emin değilim. Genellikle sabahları yarım ekmeği dört kardeşim ve ebeveynlerimle bölüşerek yeriz. Eğer şanslıysak yanında su da vardır. Öğle yemeği yiyemeyiz fakat en küçük kardeşim hastalandığından o bu durumdan muaftı bugünlük. Anneanneme göre soğuktan üşütmüş ama kesin bir şey söylemek kolay değil çünkü danışabileceğimiz bir doktor yok. 

Her sabah para kazanmak için şehre inerdim. Burada zenginlerin eşyalarını evlerine kadar taşırdım. Onlar da bana ne kadar isterlerse o kadar verirlerdi. Kız olduğum için küçümseyip eşyalarını taşımamı istemeyen kişilerin sayısı da pek az değildi. Oysaki bizim köyde kız-erkek, yaşlı-genç fark etmezsiniz herkes para kazanmak için çok çalışırdı yoksa açlıktan gelen ölüm bizler için kaçınılmaz bir gerçekti.

Şakaklarıma akan teri sildim. Bugün Avrupa’dan bir heyet yaşadığım bölgeye yardım için gelecekti. Onlardan para kazanmayı umarak adımlarımı hızlandırdım ama tepedeki yakıcı Güneş beni fazlasıyla yoruyordu. Ayrıca ayaklarımın altıda yanıyordu. Annemin yapraklardan yaptığı terlik çoktan yırtılmıştı. Eve gidince yeni bir tane yapmasını isteyecektim.

Şehre geldiğimde büyük bir kalabalık ile karşılaştım. Herkes heyecan içinde gelecek heyeti bekliyordu. Oysaki ben o kadar da meraklı değildim, geleceklerdi ve istikbalimiz hakkında birkaç bizi yüreklendirecek ama çok geçmeden unutacağımız bir iki kelam edip göstermelik hemen hemen bindikleri arabanın tanesine eşit bir yardım adı altında para bırakıp gideceklerdi fakat herkes onlara kurtarıcımız gözüyle bakıyorlardı.

Birkaç kişinin pazardan aldıkları eşyaları evlerine kadar taşıdım. Karşılığında ise bir tane elma, iki tane muz ve iki dolar almıştım. Bugünlük bu kadar yeter diye düşündüm çünkü ayağım feci derecede yanıyordu ve altı yürümekten yara olmuştu. Parayı ve meyveleri cebime yerleştirdim. Meydandan geçip artık evime gitmeliydim.

Çok geçmeden siyah arabalar göründü. Hızlıca önümüzden geçtiler ve gittiler. Ben de su alma bölümüne geldim ve sıramı beklemeye başladım. Afrika’da 2015’in başından beri belli bölgelerde su sıkıntısı vardı. Bu yüzden evlerimizde dahil kullanabileceğimiz sular sınırlanmıştı. Her kişinin günlük dört litre su alma hakkı vardı. Sıram gelince plastik poşet içindeki suyuları aldım. Çok susamıştım ama içemezdim. Evimizde bir kural vardı. Her zaman en küçüklerden başlayarak suyu kullanırdı ve ben üçüncü sıradaydım.

Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bir an önce eve gitmek istiyordum. Soluklanıp derin bir nefes aldım. Köyüm şehirden epey bir uzaklıktaydı. Birkaç metre yürüdüm ve tam köşeyi dönerken birileri ile çarpıştım. Elimde taşıdığım sular, yerle buluştu ve poşetler patladı. Şaşkınlık ve üzüntüyle sulara bakarken bana çarpan siyah takım elbiseli ve İngilizcesi benimkinden daha anlaşılır olan adam konuşmaya başladı. “İyi misin ufaklık?” Ben ise bir türlü gözlerimi kaldırımdan akan sudan alamıyordum. Yere çöküp sanki mümkünmüş gibi suları toplamaya çalıştım. Ne yapacaktım şimdi ben? Annem ne derdi? Kardeşim zaten çok hastaydı.

Çaresizlik içinde yere çöktüğümü fark eden adam da benimle birlikte yere çöktü. Sıcaktan korunmak için kafama ördüğüm çarşafı düzeltti ve dolan gözlerime baktı. “Özür dilerim.” Adam, bana cebinden hiç görmediğim bir markadaki çikolatayı çıkarıp uzattı. Oysa ben suyu istiyorum, çikolatayı değil.

“Bu su benim için çok kıymetliydi.” Gözyaşlarımı daha fazla tutamadım ve yanaklarımdan aşağı aktılar. Kendimi kötü hissediyordum. Sanki tüm zenginliğimi kaybetmiş gibi. Adam, yaptığı hatayı anlamış gibi yanındaki korumalar olduğunu varsaydığım diğer kişilere bir şeyler söyledi. Açıkçası pek anlayamadım çünkü anneme diyeceğim açıklamayı düşünüyordum.

Çok geçmeden adamlar elinde, benim aldığımdan çok daha fazla hatta bize bir ay yetecek kadar suyla birlikte geri geldiler. Gözlerimin içi parıldamıştı. Benimle birlikte yere çöken adama sarıldım. “Bu-bunları alabilir miyim?” Kafasıyla beni onayladıktan sonra bana uzatılan koli halinde olan suyu aldım. Tam ilerliyordum ki arkadamki adam tekrardan bana seslendi. “Onları eve götürmen zor olmayacak mı?” Biraz ağırdı ama gündelik yaşamımda para kazanmak için daha ağır yükler de taşıyordum. Kafamı hayır anlamında salladım ve köyümün yolunu tuttum. Adam da bir daha seslenmedi zaten fazla da umrunda olduğunu sanmıyorum.

Siz hiç dört litre su için sırada kavurucu sıcak altında saatlerce beklediniz mi? Ben pek sanmıyorum. Çünkü sizler, daha temiz olsun tabaklarımız diye ellerinizde yıkadıktan sonra makine koyan kişilersiniz. Oysa biz bir litre fazladan su için yalvaranız. Hiç tabanı yırtık bir ayakkabıyla kilometrelerce yürüdünüz mü? Hayır. Çünkü siz eski diye ayakkabıyı atan değil, modası geçti diye atanlarsınız.  Oysa benim hiç gerçek bir ayakkabım olmadı. Demem o ki, benim hayatım bu kadar zorluyken yakınan hep siz oldunuz.

 

(Visited 50 times, 1 visits today)