Günlerden cumartesiydi. Hafta sonu gelmiş, yoğun bir hafta geride bırakılmıştı. İçimde tarif edilemeyecek bir mutluluk vardı . Adeta içim içime sığmıyordu. Hemen dersimin başına geçtim. Yaklaşık 1 saat çalışmanın ardından dışarı çıktım. Hava o kadar güzeldi ki…. Baharın gelişini kuşlar adeta cıvıldayarak kutluyor, dallardaki yapraklar esen ılık rüzgarın etkisiyle dans ediyor, bahçelerde baharın gelmesi şerefine açmış çiçekler havaya mis gibi bir parfüm kokusu yayıyordu.
Bisikletime atlayıp bu güzelliğin içerisine doğru sürmeye başladım . Uzun bir sürüş ardından yorgunluğumu gidermek için kenara çekip bir tuğlaya benzeyen bir taşın üzerine oturdum. Çantamdan çıkardığım suyu içerken doğanın tüm güzelliğini sanki içime çekiyordum . Akşam olmak üzereydi. Tekrar bisikletime binip yokuş aşağı indim . Karşıdan karşıya geçeceğim zaman yanıma başka bir bisikletli çocuk yaklaştı ve ‘Var mısın yarışa’ diye sordu. Cevabımın hayır olmasına rağmen ısrar etti. O kadar ısrarcıydı ki en sonunda işi bana ‘Korkak, korkak ‘ demeye kadar vardırdı. Nihayetinde beni de küplere bindirmeyi başardı. O sinir haliyle’ Hadi kapışalım’ dedim. O da benden kendisini takip etmemi istedi ve beni bir yarış pistine götürdü. Yarışacağımız yere gelmiştik ortada pist felan yoktu. Ben asfalt bir yarış pisti beklerken bahtıma çıkan tozlu paslı taştan toprak bir alandı. Daha önce böyle bir terde hiç bisiklet sürmemiştim. Hele hele hiç yarış yapmamıştım. Ama bir kere efelenip çocuğa kapışalım demiştim, geri dönüş yoktu. Çok hızlı bir şekilde kalktım, dönemeçleri çok iyi döndüm . Ancak son düzlüklere geldiğimde iş beklediğim gibi gitmedi. Kocaman bir çakıl taşına takılıp adeta bir top gibi yuvarlandım . Diğer çocuk yanımdan yüzünde sinsi bir bakış ile gülüp geçti . Her yerim adeta rendeden geçmiş bir patates misali soyulmuştu. Kalkmayı denediğim zaman ayağıma mızrak gibi bir dal saplanmıştı. Canım çok yanıyordu.
Hava artık iyice kararmıştı. Aklıma daha önce okuduğum bir kitap gelmişti. Bu gibi durumlarda ne yapılmasını anlatan bir kitap . Önce sakinleşip yaralı ayağıma güç vermeden , ormanın dışına doğru ilerledim . Binaları görene kadar devam ettim. Biraz ileride bir bakkal gördüm. Bakkalın çırağına ambulansı aramasını rica ettim . Ambulansı beklerken benden haber alamadığı için çılgına dönen ailemi arayıp iyi olduğumu söylemelerini rica ettim. Durumumun iyi olduğunu öğrenen annem sevinçten göz yaşlarına boğulmuştu. Bir anlık sinirime yenildiğimden başıma gelmedik şey kalmamıştı.
Atalarımızın bir bildiği olmasa ‘Öfkeyle kalkan zararla oturur derler’ miydi hiç…