22.01.1957
O gün iş çıkışı arkadaşları ile yaptığı tartışmaya esnasında saatine bakıp hızlıca arabaya binen Marie, üvey çocuğu Trevor’u almaya gidiyordu. Trevor, daha 4. sınıfa giden annesini erken yaşta kanserden kaybeden bir çocuktu. Babası da 2. Dünya Savaşında Ruslarla girdiği savaşta kahramanca şehit olmuştu. Ve bu çocuk o kadar yoksuldu ki, ona bakabilecek sadece 1 kişiyi falan bırakın tek bir akrabası bile bulunmuyordu. Ve Marie onu her gördüğünde kendi çocuğunu hatırlıyordu. Ve belki de bunun için evlat edinmişti bu çocuğu. Depremde enkaz altında kalan çocuğunu hala yanında hissedebilmek için…
Marie, Trevor’u okuldan aldıktan sonra eve doğru yol aldı. Beraber giderlerken Trevor ona okulda yaptıklarından ve öğrendiği şeylerden bahsediyordu. Onun konuşmasındaki ve mimiklerindeki sıcaklık, bu soğuk ocak ayında Marie’nin kalbini en ücra köşelerine kadar ısıtabiliyordu. Ve sonunda eve geldiklerinde beraber içeriye girdiler. İkisi de hızlıca üstlerini değiştirip televizyonun karşısına oturdu çünkü bugün onların televizyon gecesiydi. Trevor okullarında saece onların evinde televizyon olduğunu bildiği için kendini çok şanslı hissediyordu. Ve oğlunun karnından gelen gurultu seslerini duyan Marie hemen mutfağa gidip onun en sevdiği şeyleri salona götürmeye başladı. Çikolatalı pizzadan kuru yemişe, cipsten patates kızartmasına kadar her şeyi çocuğunun önüne koydu ve beraber afiyetle yediler.
Saat 21.00 olmuştu ve Marie çocuğunun uyuyakaldığını gördü, televizyonu kapattı ve çocuğunu yatağına yatırmak için kucağına aldı. İkisi için de hem uzun hem de yorucu bir gündü. Kendisi de kapısını kapattı ve her gün uyumadan önce yaptığı gibi kitap okuyordu.
Saat 00.27’de duyduğu kapı kapanma sesi ile uyandı. Bir şeylerin ters gittiğini hissetti çünkü Trevor hiç bu saatte uyanmazdı. Kapısını açınca merdivenlerin yanından geçen bir gölge gördüğünü hissetti. Gözlüğünü takınca orada ,karanlıkta , bir çift gözün de ona bakıyor olduğunu anlayınca hemen çocuğunun odasına koştu ve kapıyı olabildiği kadar çok kitledi. Oğlunun telefonu ile 911’i aradı ve eve polis ekiplerinin gelmesini istedi. Telefondaki kadın 30 dakika içerisinde bir grubun gelebileceğini ve o zamana kadar sakin olup hiçbir tehlikeli hareket yapmamaları gerektiğini söyledi.
Zaman onun için geçmek bilmiyordu. Ve odadan çıkmaya karar vermişti. Kapıyı sessiz bir şekilde açtı ve mutfağa yöneldi. Oradan bir satır kapıp evin içinde dolaşmaya başladı. 20-25 dakika aradı fakat hiçbir ize rastlayamadı. Oysaki bütün odalara bakmıştı. Trevor’ın odası dışında. Merdivenleri o kadar hızlı çıktı ki duvardaki resimlerden birkaçı az kalsın düşüyordu.
Odaya girdiğinde hala yatağında mışıl mışıl uyuyan oğlunun başına silah dayandığını gördü. Dışarıdan polis sirenleri ve ardından polislerin bağırışmaları geldi. O adam önce Marie’ye baktı ardından onun oğluna. Marie “Sakın ona dokunma” diye bağırdı.
O gün o evden 2 silah sesi geldi. Birisi eve giren adamı vuran bir polis memurundan, birisi de oğluna dayatılan silahtan. Marie ,bu dünyada bir annenin yaşayabileceği en kötü durumlardan birisini yaşamıştı. ikinci kez evde tamamıyla yalnızdı. İki çocuğu da olmadan…