Günler hızla geçiyor, yaz tatili neredeyse bitiyordu. Melis evinin bahçesinde sakince otururken dedesi gazetesini eline almış maç haberlerini okuyordu. Melis dedesinin önündeydi. Yavaşça arkasını döndü ve gazetedeki haberi dikkatle okudu. Tenisçi Gamze Öz’ü yenmenin imkansız olduğu yazıyordu.
Melis imkansızın ancak imkansız diye düşünmek olduğunu çok iyi biliyordu. Melis insanların neden imkansız olarak düşündüğünü anlayamıyordu. Bilgisayarın başına oturduğunda saat henüz erkendi ve dedesi torununu bu saatlerde bahçede görürdü. Dedesi torununun başına bir şeyler gelmiş olmasından korkarak gazetesini masaya bıraktı. Ardından kendine neden gazeteden başını kaldırıp torununa bakmadığını sorarak markete doğru yürüdü çünkü Melis tüm yaz boyunca oradan alışveriş yapmıştı. Melis bundan habersiz, bilgisayarda Gamze Öz’ü araştırıyordu. Bir sürü kupa ve madalya vardı. Okuduğu yazının yanında bir tane daha vardı ve orada onu geçmenin imkansız olduğu yazıyordu. Melis bu düşünceyi kabul etmeyerek bilgisayarın başından kalktı. Annesine tenis kursuna gitmek istediğini söyledi. Annesi bu düşünceyi severek kabul etti. Bu arada dedesi hala marketin reyonlarını arıyor markette her şeyin satılmasından etkileniyordu. Melis tenis raketi ve topu almak için markete doğru gidiyordu bile. Marketin spor reyonuna vardı ve kolay tutabileceği bir raket ve bir de top almak için kasaya yöneldi. Kasaya giderken dedesiyle karşılaşmak Melis’e büyük bir sürpriz olmuştu. Dedesi torununu karşısında görünce Melis’i sanki yıllardır görmüyormuş gibi sarıldı.
Melis ve dedesi raketleri ve topu aldıktan sonra evlerine doğru yürüdüler. Bu sırada annesi çoktan Melis’in kursunu organize etmişti. Ertesi gün dedesi Melis’i tenis kursuna götürdü ve onu tüm ders boyunca bekledi. Melis ilk derste çok fazla bilgi edinmişti. Eve dönünce bilgilerini tekrar etti. Tam altı haftadır günde kırk dakika boyunca tenis dersi alıyor ve her gün çalışıyordu. Bu arada okul çoktan açılmıştı. Derslerindeki başarısı hiç düşmemişti. Sonunda kendini Gamze Öz ile yarışmaya hazır hissediyordu. Annesine çok ısrar etti ve annesi bunu da ayarladı. Bir hafta sonra Gamze Öz ile karşı karşıyaydı. İnsanlara imkansız diye bir şey olmadığını anlatmak istiyordu. Melis ilk başta rakibinin onu yeniyor olduğunu düşündü ama annesi, babası, babaannesi ve dedesinin tezahüratlarıyla rakibinin kaybetmesini sağlıyordu. Bu çok kolay oluyordu çünkü rakibi taraftarlarına sinirle bakıyordu.
Böylelikle Melis, Gamze Öz’ü yenen ilk kişi oldu. Annesi, babaannesi ve tenis öğretmeni mutluluktan ağlıyordu. Melis, onu haftalarca çalıştıran öğretmenine çok teşekkür ediyordu. Melis, babası ile dedesinin kutlama tarzına bakıyor ve kahkahalar atıyordu. Kupasını alırken rakibine elini uzattı fakat rakibi sinirle Melis’ten uzaklaştı. Ertesi gün gazetelerde Melis’in kazandığı, imkansızın ancak imkansız diye düşünmek olduğu yazıyordu. Bu sözü Melis gazetecilere söylemişti ve tabi ki de Gamze Öz’ün el sıkışmayıp sinirle gittiği yazıyordu. Melis okuldaki tüm arkadaşlarına çıktığı gazeteyi dağıttı. İnsanlar artık imkansız diye bir şey olmadığını biliyordu.