Şu ana dek galaksimizde, üzerinde yaşam belirtisi olduğu keşfedilmiş bir başka gezegen yok. Bilinen gezegenlerde ot bile yeşermezken, insanoğlu varlığını sürdürdüğü gezegene gereken özeni gösteriyor mu?
İrili ufaklı pek çok canlıya yuva olan, insan ömründen kat kat uzun yıllarda oluşan, ağaçları ve bitki örtüsüyle gezegenimizin akciğerleri ormanları geleceğe taşıyamıyoruz. Ne yazık ki endüstride kullanmak, petrol ve altın gibi yeraltı zenginliklerine ulaşmak ya da tarım arazisi açabilmek uğruna onları tahrip ediyoruz. Kimi zaman ufakcık bir dikkatsizliğimiz günler sürebilen ve söndürmenin güç olduğu dev yangınlara dönüşebiliyor. Kürkü, boynuzu, dişleri, derisi için hayvanları acımasızca yok ediyor, türlerin sonunu getirerek biyoçeşitliliği azaltıyoruz. Su kaynaklarını hoyratça kullanıp geleceği düşünmeden çevreyi kirletiyoruz. Oysa insanoğlu dışındaki canlıların da yaşam hakkına saygı duyabilsek, ihtiyaçlarımızı belirleyip gereğinden fazlasını tüketmesek, geri dönüşümü önemseyip uygulasak, yok etmeyip büyütsek… İşte dünya o zaman çok daha güzel bir yer olurdu.
Tarih boyunca ülkelerin çeşitli nedenlerle birbiriyle savaştığını görüyoruz. Savaşların ardından dağılan aileler, yok olan hayaller, zarar gören toplumlar kalıyor geriye. Yıkılan sadece şehirler değil, insan ruhunda açılan tamiri güç yaralar da oluyor. Kimi zaman savaştan kaçan insanların diğer ülkelere sığınmaktan başka çaresi kalmıyor. Bu zorlu göç yolunda büyük bir kısmı gitmek istediği ülkeye varabiliyor ancak herkes onlar kadar ‘şanslı’ olamayabiliyor. En yakın örneği olarak komşumuz Suriye’yi gösterebiliriz. Aileler, çocuklarına daha güzel ve güvenli bir gelecek verebilmek için tehlikeli yolculuklara çıkmayı göze alabiliyor. Kendisine ya da ailesine farklı bir gelecek inşaa etmek için tehlikeli yolculuklara çıkan kişilerin trajik biçimde hayatını kaybettiğini okuyoruz haberlerde. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesinin ışığında tüm devletlerin barış içinde yaşadığı bir dünya mümkün olabilir mi? Sınırların olmadığı, herkesin bir diğerinin düşüncesine saygılı olduğu bir dünya… Üzerinde dostça ve kardeşçe yaşadığımız bir dünya… Bütün bunlar hayal değil, gerçekleşmesi için yeryüzündeki tüm insanların iyi eğitim almasıyla birlikte sağlam bir adım atılabilir. Nitelikli, kendi yetenek ve ilgi alanına göre eğitim almış, özgürce düşünen, üreten ve mutlu öğrenciler mezun olsa her okuldan… İşte dünya o zaman çok daha güzel bir yer olurdu.
Çağımızın iletişim çağı ama bizler belki de yüzyüze iletişimin en alt düzeyde olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Her anımızı sosyal medyada paylaşıyoruz, özel günleri bir mesajla kutluyoruz. Herkesin herkese söylecek bir sözü var, herkes her şeyi çok iyi biliyor, eleştirmek çok kolay ve çoğu zaman saygı sınırı aşılabiliyor. Harika bir manzaranın tadını çıkarmak, bir konseri ya da gösteriyi izlemek, bir yemekte arkadaşlarımız ile sohbet etmek yerine elimizde telefon fotoğraf ya da video çekiyor, tüm bunları ekrandan izliyoruz. Bu da bizi toplumdan giderek kopartarak bizi bireyselleştiriyor. Birbirimizin yüzüne bakmakla başlayabiliriz değişime. Birey olarak birbirimize saygı duysak, etrafımızdaki insanların dertlerini bilsek, komşularımızı tanısak, ihtiyaç duyanın yardımına koşabilsek… Birbirimize güvensek, karşımızdakine ön yargısız bakabilsek, kimseyi diğerinden üstün tutmasak… İşte dünya o zaman çok daha güzel bir yer olurdu.
(Visited 44 times, 1 visits today)