Babaannemin telefonuyla uyandım. Sabahın köründe neden aradığını sorgularken oturma odasına gidip telefonu açtım. O akşam yılbaşı olduğu için bizi yemeğe davet ettiğini ve hazırlıklar için yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Üstümü değiştirip, kitabımı alıp bisikletimle babaanneme doğru yola çıktım. Vardığımda babaannem mutfakta, dedem de markete gitmek için üstünü değiştiriyordu. Babaannemle birlikte mutfağa geçtik ve babaannem hangi yemekleri yapmamız gerektiğini anlattı. Dedem marketten gelince hazırlıklara başladık ve yaklaşık 2-3 saat sonra yemekleri tamamladık. Dinlenmek için oturma odasına geçtim, ayaklarımı uzattım ve kitabımı okumaya başladım. Bunu söylemeden geçemeyeceğim, bir kitap kurduyumdur.
Yaklaşık 15 dakika sonra babaannem seslendi ve masayı hazırlamamı istedi. Çatal, bıçak, kaşık, bardak ve masa örtüsünü verdi ve depodan antika kırmızı tabak takımını getirmemi istedi.
Deponun anahtarını aldım ve merdivenlerden inmeye başladım. Çok karanlık ve tozluydu. Girişteki kolinin içinden tabakları aldım tam merdivenden geri çıkacakken gözüme eski bir kitaplık takıldı. Eski kitaplara ilgim vardır, tabakları yere koyup kitaplığa doğru ilerledim. Kitaplığa baktığımda gözüme bir kitap çarptı. Kitabın kapağı rengarenkti. Daha fazla zaman kaybetmeden kitabı ve tabakları aldım ve yukarı çıktım. Kitabı o kadar merak ediyordum ki tabakları hızlıca masaya yerleştirdim ve oturma odasına gidip kitabın kapağını açtım. Saat daha erkendi, annemlerin gelmesine daha çok vardı. Yani kitabı okumaya başlayabilirdim. Hızlıca sayfalarına göz atmaya başladım. Kitabın 116. sayfasını çevirdim. Karşıma el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası çıktı. Notu alıp babaannemin yanına gittim ve ona ait olup olmadığını sordum. Bir hışımla elimden aldı ve önemsiz olduğunu söyleyerek hırkasının cebine koydu. Ama ben bu numaranın peşinden gidecektim.
3 saat sonra annemler geldi ve yemek için masaya oturduk. Hala aklım o numaradaydı, aklıma koymuştum bir kere, alacaktım onu. Yemeği hızlıca bitirip tuvalete gitme bahanesiyle babaannemin yatak odasına gittim. Gardırobunu açtım ve hırkasını aramaya başladım. Numarayı buldum ve cebime koydum. Eve gidince arama kararı aldım.
Babaannemlerden 4 saat sonra ayrıldık. Eve gittiğimizde odama gittim ve derin bir soluk aldım. Bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ama 90 yaşında bir kadın ne saklıyor olabilirdi ki? Merakıma yenik düşüp telefonumda numarayı tuşladım. Çalıyordu. Kalbimin atışlarını hissediyordum, hızlanmıştı. Telefonu bir adam açtı. Kim olduğumu sordu, Heather’ın torunu olduğumu söyleyiverdim. Adam bir şey söylemedi sonra sakin bir sesle Heather’ın kardeşi olduğunu söyledi. Şaşkınlıktan “Ne?” diye bağırdım. Babaannem hiçbir zaman bir kardeşi olduğunu söylememişti. Adama yalan söylediğini, babaannemin kardeşi olmadığını söyledim. “Sen öyle zannet!” dedi. “Demek hala yalancı ha?”. Ne diyeceğimi bilemedim. Kapattım telefonu.
Yatağıma uzandım ve birkaç dakika hiçbir şey düşünmeden duvara baktım. “Keşke merakıma yenik düşmeseydim.” dedim. Belki de başım beladaydı.
Bir gün sonra babaannemin yanına gittim ve bunu yaptığım için özür diledim. Babaannem kızmadı, sakin bir şekilde erkek kardeşini anlatmaya başladı. Kardeşinin şizofren olduğunu, hapisten yeni çıktığını ve çok eskiden beri kavgalı olduklarını söyledi. Ne hakkında kavga ettiklerini sorduğumda ise şu cevabı verdi: “Abim annemin ölümüne, babamın hapse girmesine sebep oldu. Yıllar önce çok büyük bir kavga ettik ve ayrı şehirlerde büyüdük. Ama numarasını saklıyorum, şizofren hastası olduğu için belki bir gün yardıma ihtiyacı olur. Kağıdı, numarayı kaybetmemek için doğum günüm 16 ocak tarihini ifade eden rakamların olduğu sayfaya koydum.”