Yine bir sabah kalkmıştım, o köpüklü kahvemi içiyordum, ama ne neşeliyim ne neşeliyim bir görseniz. Neden diye soracaksınız, nedeni sizin için saçma ama benim için çok önemliydi. Çünkü bugün kitaplığımda okumadığım sadece ama sadece bir kitap kaldı. O kitabı da daha dün mü ne arkadaşım almıştı zaten. Anlayacağınız daha hiç başlamadım, sadece arkadaşım okudu bana da tavsiye etti. Konusu hatırladığım kadarıyla ailesini küçük yaşta kaybeden bir kız çocuğun hayatıydı. Kitap 245 sayfaydı. “Olsun eğer zevkliyse o kitabı bir çırpıda bitiririm ama kendimi 45-50 sayfa okumuş gibi hissederim kim bilir.” Okumak için yola koyuldum kitabın o pürüzsüz kapağını çevirdim. Kitabın ilk sayfasında yazar hakkında bilgi vardı. Hiç sevmem bu bilgileri, sanırım siz de benimle aynı fikirdesiniz. Neyse yine de bir göz gezdirdim. Dikkatimi bir şey çekti, meğer yazar da ailesini küçük yaşta kaybetmiş. Bunu öğrenince ben de üzüldüm. Bu sayede bu ilk üç sayfayı da okudum. Hepsini okuyunca anladım, yazar ablasını anlatıyormuş bu kitapta. Neyse kitabı aldım elime bir güzel okudum, kapı çaldı bir baktım ki kitabın 102. Sayfasına gelmişim. İlk başta “mümkünatı yok” dedim. Sonra iki saatin geçtiğini anlayınca “olabilir” dedim. Yani kapı çalmasaydı daha devam edecektim. Burada kapıyı çalan da sucuymuş. Neyse biraz da dışarıda okudum. Kitabın 116. sayfasını çevirdim. Karşıma el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası çıktı. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı ne yapacağımı bilemedim. Gizlice kağıdı cebime sokuşturdum ve kitabı da sırt çantama attım ve sessiz bir ortama gittim. Numarayı çevirdim ilk önce “Bu numara kullanılmamaktadır.” dedi. Rahatladım ama daha sonrasında aynı numara tekrar aradı beni ,açtım. Ve arkadaşım çıktı ve “Merhaba” dedi. ”Yeni numaram, nasıl korktun dimi. İşte böyle ağzın açık kalır.” dedi ve ben de rahatladım. Kitabı bitirmek için yerime oturdum…
İŞTE O GÜN
(Visited 75 times, 1 visits today)