Üstten gelen sese doğru çıktım. Anlamadığım bir şekilde çok şiddetli bir gürültü geliyordu.
Gözlerimi açtığımda saat sekizi çeyrek geçiyordu. İşe geç kaldığım düşüncesi bir anda tüm aklımı sardı. Aniden ayağa kalkıp dünden kalmış dağınık kıyafet yığının içinden iş için gerekli olan kıyafetlerimi bulmaya çalıştım. Fakat bir terslik vardı cam açık olduğu halde neden hiç dışarıdan ses gelmiyordu.
Hafta içi ve tam iş saatiydi peki neredeydi bu insanlar? Uzun bir süre düşündükten sonra tekrar geç kaldığım aklıma geldi ve her şeyi boş verip hazırlanmaya başladım. Sekiz buçukta evden çıkıyordum ki üst kattan bir gürültü geldi. İyide 2 katlı evde benim dışımda kimse yaşamıyordu fakat sanki biri tüm kitapları yere fırlatıyordu. Hızlı bir şekilde yukarı kata çıktım. Çatı katı hiç olmadığı kadar dağınıktı. Ama bunu ben yapmamıştım. Her şey olduğundan daha anormal bir şekilde ilerliyordu. Çatı katındaki bütün her şey kendi yerindeyken neden kitapların hepsi yerdeydi. Sanırım çıldırıyordum. Sakinleşmek için aşağı kata iniyordum ki gözüme merdivende ki zarf ilişti. Elime aldığımda, zarfın üzerinde bu eve taşındığım tarih gibi gösterilen -11.12.2019- bir tarih yazıyordu. Fakat bu imkansızdı çünkü daha kasım ayındayız ve bu eve 2 hafta önce taşındığımı göz önünde bulundurursak bu zarfın tamamen bir saçmalıktan ibaret olduğunu düşünüp yere fırlattım. Yere düştükten sonra arka kısmını gördüm “gerçekleri öğrenmek için aç“ yazıyordu. Önce kitaplar sonra bu mektup artık sabrımın sonuna gelmiştim. Ne olacaksa olsun düşüncesi ile eğilip aldım. Kalbim hiç atmadığı kadar hızlı atmaya başladı. Mührü söküp zarfı açtım. Yazı daktilo ile yazılmıştı. Okuyordum fakat yaşananlara cidden anlam veremiyordum. Mektubu okumayı bitirdiğimde koşarak dağınık kitapların arasına gittim. Yüzlerce kitap vardı. Onların arasından 116. sayfasında bana ne yapmam gerektiğinin yazılı olduğu kitabı bulmam lazımdı. İstisnasız tüm kitaplara bakmaya başladım. Asla son bulmayacak bir işkenceden kaçmaya çalışır gibi hissediyordum. Çok az kitap kalmıştı fakat o yazıya dair hiçbir şeye rastlamadım. Bakıyordum ama niye bakıyordum, neden bir anda benim için çok önemli bir yere sahipmiş hissine kapıldım bilmiyordum. Son üç kitap kalmıştı, artık tüm ümidimi kesmiştim. Elime mavi kapaklı bir kitabı aldım ve kitabın 116. Sayfasını çevirdim. Karşıma el yazısı ile yazılmış bir cep telefonu numarası çıktı. Ayriyeten o sayfada yazan kelimelerin bazı harfleri kırmızıydı. Sanki orada ki şifreyi çözüp numarayı aramamız gerekiyordu. Fakat bununla uğraşmak yerine hemen telefonumu aldım ve bunları benim başıma açan kimmiş diye numarayı aradım. Numara kullanılmıyor mu? Nasıl olur bu bir şakamı! Sayfaya tekrar baktım, kırmızı harfleri birleştirmeye karar verdim. Ortaya çıkan cümleye inanamıyordum. Ne alaka ya sanırım şizofrenliğe doğru adımımı atmıştım.
Yazan cümleler şunlardı “biliyorum her şey çok garip geliyor fakat ben paralel evrende, bu evde yaşayan biriyim. Boyutlar arası geçiş yaparken hayatımın en büyük sorunu olan bu kitabı açıklanması güç olan bir sebepten ötürü orada bırakmak zorunda kaldım. Lütfen benim için o kitabı kimsenin bulamayacağı bir yere gömer misin? Birde sakın yaşadıklarından birine bahsetme. Kitabı gömdüğün zaman her şey eskisi gibi olacak.” Gerçekten şoklar içindeydim. Arabama bindim. İstanbul`u daha önce hiç bu kadar boş görmemiştim. Ormana gelmiştim son kez başıma gelen bu tüm saçma olayların sebebi olan kitaba baktım ve toprağın içine attım. Eve döndüm ve saate baktım, saat sekizi çeyrek geçiyordu. Yatağımın üstünde zarf vardı. Olamaz yine mi! Zarfı elime aldım ve açtım “teşekkürler” yazıyordu….