Evrem bizim bildiğimiz kadarıyla sadece maddeden oluşuyordu. Atomlar, bitkiler, kayalar ve biz. Ancak bu evrenin sadece %5’ine tekabul ediyor. %25’i karanlık madde, kalan %70’i ise karanlık enerjidir.
Edward Hubble 1929 yılında galaksiler tarafından yayılan ışığın kırmızıya döndüğünü fark etti ki bu demek oluyor dalganın boyu genişliyor. Yani galaksiler bizden uzaklaşıyordu.
Bilim insanları boşluğun böyle bir şeyi nasıl yaptığına anlam veremedi. Onlar buna karanlık enerji adını verdi.
Karanlık enerjini ne olduğunu bilemiyoruz çünkü tespit edip, ölçemiyoruz ancak evrenin %70 karanlık enerjiden oluştuğunu biliyoruz..”Yani öyle bir şey yok mu?” derseniz, kafanız karışmasın. Etkilerini açıkça görüyoruz. Karanlık enerji uzayın genişlemesine, yapısını değil, sadece ondan daha fazla olur. Karanlık enerji son zamanlarda (derken kozmik boyutta bir zaman) evrenin genişlemesi hızlanıyor. Bu aslında “Büyük Yırtılma” olayının gerçekleşeceğinin göstergesidir.
Büyük yırtılmada evrenin genişlemesi öyle hızlanacak ki ışık hızında uzay üretmeye başlayacaktı ve her şey maddenin en küçük hali, atomlara, bölünecekti. Sonsuza dek hiçbir parçacık birleşmeyecekti.
Konumuza dönersek karanlık enerjini ne olduğu hakkında teoriler var. Karanlık enerjini bir dinamik enerji akımı olduğunu, uzayın sadece bir özelliği olduğunu ve uzayın aniden hiçlikten oluşup çarpışıp yok olan sanal parçacıkların etkisi olduğunu öne sürenler var. Ne yazık ki daha hiçbir şeye açıklık gelmedi
Karanlık maddeye de gelirsek o ayrı bir konu. Karanlık madde aslında galaksileri oluşmasında rol oynuyor. Çünkü yeterli madde yok ki kütleçekimi hepsini birlikte tutsun. Karanlık madde de tespit edemediğimiz ışıkla değil kütleçekimi ile etkileşime giren bir şeydir.
Çok heyecan verici keşifler olsa da daha uzun yıllar bu bilgiler ile yetineceğiz ve umarız ki evrenin sırrını ve özelliklerini teknolojinin katkılarıyla çözeceğiz.,
Kurzgesagt – In a Nutshell’in katkılarıyla: