Koca ve görkemli Vixen Lisesi… Şatomsu görüntüsü, harika sosyal hizmetleri ve her sene derece yapan öğrencileri ile bu sene de Amerika’nın en gözde okulu seçildi. Bense oraya gitmek için can atan her öğrencinin aksine süper zeka annemin orada öğretmen olması nedeniyle Vixen Lisesi’ne sürülmüş ortalama bir öğrenciyim. Çok da zeki olmayan ben bile orada hoş şeylerle karşılaşmayacağımdan çok eminim.
9 Eylül sabahı, bir eziyetle yataktan kalkmış ve ait olmadığıma aşırı emin olduğum okulun formalarını üzerime geçirmiştim. Belki az da olsa annem kadar zeki olsaydım hakederek bu okulu kazanabilirdim belki, ancak durum böyle değildi. Annem de her zaman ‘Şansın olan her şeyi koparmalısın. Ödleklik biz Smith’lere göre değil!’ deyip dururdu. Ben de kaderime razı olup okula gitmek için hazırlanmaya devam ettim.
Okul kapısı görüş açıma girdiğinde göğüs kafesimden kaçmak istercesine atan kalbimi görmezden gelip annemi dinlemeye çalıştım. Annem ‘Beni dinliyor musun Alex? Ben seni buraya aldırabilmek için ne kadar çalıştım, senin yaptığınsa beni dinlememek mi?!’ dedi. Hızla başımı yerden kaldırdım ve özürümü dileyip sınıf listelerine bakmaya gittim. Bir çocuk da etrafta ne yaptığımı bilmeden ürkek gözlerimle panoyu seyrettiğimi görmüş olacak ki sanki buraya ait olmadığımı anlamış gibi bir bakış attı bana. Bense umursamadan sınıfımı bulmak için yola koyuldum.
Öğle yemeği vakti geldiğinde sınıftan tanıştığım bir kaç kızla yemeğe indim. Onlara henüz torpille geldiğim gerçeğini söylememek beni rahatsız etse de arkadaş bulduğum için o gerçeği göz ardı etmeye çalışarak sohbeti dinlemeye başladım. Bir çocuktan ve onun ne kadar zeki olduğundan bahsediyolardı. Bahsettikleri çocuk sabah gördüğüm çocuktu. Konu peş peşe sıralanırken Teresa herkesi susturdu ve ‘ Çocuğun adı Max ve duyduğuma göre çocuğun geçen sene ki sevgilisi balataları sıyırmış. Çocuk da sevgliisi akıl hastanesine yatınca mahvolmuş. O yüzden çocuğa çok yaklaşmayın derim.’ dedi. Masadan gelen oflama seslerinden fırsat bulup çocuğa kafamı çevirdim. Onun da bana bakmasıyla kafamı direk önüme çevirdim ve galiba onun hakkında konuştuğumuzu anlamış olması da beni biraz utandırdı.
Böyle böyle günler birbirini kovaladı. Okul açılalı 3 hafta olmuştu ve okula o kadar alışmıştım ki küçük sırrımın varlığını unutmuştum bile. Dolapların önünde her öğle tenefüsün sonunda yaptığım gibi kitaplarımı boşaltıp yenilerini yanıma alıyorken bir grup öğrencinin bağırışlarıyla kafamı koridorun başına çevirdim. Kızlı erkekli bu grup hışımla etrafta gezerken bi andan bir öğrencinin ismini sayıklıyorlardı. Bu benim ismimdi. Gözlerinde saf kin görebildiğim bu insanlar beni arıyorlardı. Ne kadar içimden oradan sadece uzaklaşmak gelse de kalabalığın içine çıktım ve ‘ Alex benim’ dedim. Bütün meraklı gözler bana döndü. Daha sonrasında kalabalık grubun içinden bir kız çıkıp ‘Sen kimsin de Vixen’a torpille girebiliyorsun? Sakın inkar etmeye kalkma. Annenle müdürü konuşurken duydum. Buraya girmeye hak kazanıp senin gibi bir salak kontenjanı doldurdu diye giremeyen arkadaşımın hakkını Nasıl ödeyeceksin? Sen buraya ait değilsin !’ dedi. Duyduğum kelimeler beynimin duvarlarına çarparak yankılandı ben de ne yapacağımı bilemeyip oradan kaçtım.
Küçüklüğümden beri de buraya geldiğimden okulda hocaların bile bilmediği yerleri bilirdim. Böylece etrafı kolaçan edip en yakını saklanma yerime gittim. sanırım ki de sanıyorum ki 10 dakika sonra içeriye Max Girdi. Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde ona baka kaldım. Sonra “Merak etme. Yalnız kalmak istediğimde buraya gelirim. Senin de kütüphane tarafına gittiğini görünce sana bakmak için geldim. Bu arada ben Max.” dedim. Şaşkınlığımı yüzümden atamamıştım. “Ben de Alex.“ diyebildim sadece.“ Diğerlerinin aksine ben bu hırslı ortamı sevmiyorum. O yüzden sana karşı bir nefretim de yok. Hatta istersen sana bu çocuklar konusunda yardım edebilirim. “Saatini kontrol etti, “Ah, kahretsin! Erken çıkacak bugün. Geç kaldım! Sonra görüşürüz.” dedi ve odadan çıktı. Beni de ağzım açık bir şekilde kapıya baka kalarak odada bıraktı.
Dolap olayının üstünden altı gün geçti ve insanlar bana nefret dolu bakışlarla bakmaya başladılar. Hatta kız arkadaşlarımdan da yanımda Teresa dışında kimse kalmadı. Max’i de başım daha derde girmesin diye görmezden gelmeye çalışıyordum. Her şey daha da kötü olamaz derken okulun her yerinde bir ses yankılanmaya başladı. Ses “Sevgili öğrenciler Jessica Jones adlı öğrencimizin altı gün önce saat 13:40 civarlarında kayıplara karıştı düşünülüyor. Eğer olay hakkında bir bilginiz varsa lütfen polise ya da rehberliğe başvurunuz.“ dedi. Bu kız, bana bağıran kızdı. Bu kız beni herkesin önünde küçük düşüren kızdı. Olay böyle olunca da tüm oklar bana döndü. Daha sonra Fısıldaşmalar başladı. Tam kaçmaya hazırlanıyordum ki bir el kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. Kütüphanedeki gizli yere gelene kadar daha durmadı. Bu Max idi. Arkamızdan kapıyı kapattı ve “Senin olayla bir alakan olmadığını biliyorum, ama dışarıdakiler buna inanmayabilir. O yüzden söyle bana. Pazartesi okul çıkışından itibaren bulunduğun her yeri bilmem lazım.“ dedim. “Benden niye şüphelensinler ki? Kızı öldürmedim ya sonuçta!” Diyebildim kekeleyerek. Bana cevabı ise şu oldu: inan bana bu burada yeni bir şey değil. Sen sadece sorularıma cevap ver ve sakın soru sormaya kalkma.
“Bunu neden yapıyorsun?” dedim Max’e dönüp biz hızlı adımlarla okuldan çıkıp şehir kütüphanesine gitmeye çalışırken. Bana cevap vermedim. Bu sessiz hali her ne kadar tuhafıma kaçsa da bana okulda aynen böyle başlamış başka bir cinayetin anlatacaktı ve benimde merakım her geçen saniye artıyordu, bu yüzden ben de susup önüme bakmaya devam ettim.
V-Vixen… Bu değil., bu da değil. Evet ! İşte buldum. “ Max’i izlerken dalmış olacaktım ki bağırması ile sıçradım. O ise beni takmadan gazete küpürü okumaya başladı:“ Amerika’nın en gözde okulunda cinayet… Vixen lisesinde bir temizlik görevlisi olarak çalışmakta olan John Harper 16 yaşındaki Christina Evelyn’i önce kaçırdı daha sonrasında öldürüp gölete attı.Bu kan donduran olayı ise yetkililer Anonim yapılan bir çağrı ile çözdüler. Önceden de akli dengesini kaybettiği öğrenilen Harper’ın hapisten kaçışı olmadı.“. Duyduklarım ile tüylerim diken diken oldu. Daha sonrasında Max konuşmaya devam etti: “Crist yine Christina Christina benim eski sevgilimin arkadaşıydı. Sevgilim onu çok severdi. E haliyle ben de, Bu yüzden de kızın katilinin bulunması ile ilgili anonim çağrıyı ben yaptım. Sana yardım etmemin sebebi de bizim gibi gençlerin etrafından psikopatları uzaklaştırabilmek…” dedi. Kafamda bir sürü soru işareti vardı.Lise hayatımın son iki yılını sakin ve olaysız geçirmek isterken nasıl böyle bir karmaşanın içine düşmüştüm bilmiyordum, ama bildiğim tek şey vardı o da Max’e güvenip beni bu beladan kurtarması için yardım etmesine izin vermekti.
Kütüphanede adımı aklayacak Jessica’nın kaybolma olayından beri nerelerde bulunduğuma dair Max’le delil topladıktan sonra evlere dağılmak üzere yola çıktık. Bu sırada ben de aklıma takılan birkaç soruyu Max’e sormak sormak için ona seslendim ve “Eğer bana yardım etmene izin vereceksem bilmem gereken birkaç soru var. Nasıl çözdün Christina olayını?” dedim. İlk önce duraksadı ve konuşmaya devam etti:
-Zaten daha önceden hademenin Christina’ya takık olduğunu ve de bunun daha önce akıl hastahanesine yatmasına sebep olan obsesifliğinden kaynaklandığını biliyordum. Tek yapmam gereken ise tüm okların ona çıktığını herkese inandırmaktı. Yani delillere de inanmayacak halleri yoktu ya.
-Vay canına. Gerçekten dedikleri kadar zekiymişsin. Peki ya sevgiline noldu?
-Nolmuş ona? dedi bir anda sertleşen yüz ifadesiyle.Cümlemi devam ettirmesem mi acaba diye düşünsem de merakım ağır bastı ve sordum:
-Akıl hastahanesine yattığını söylüyorlar. Neden diye merak etmiştim sadece.
-Ah Sophia’nın neden bu hale geldiğini bilmiyorum. Ally ailesini mahvetti resmen. Eskiden de bencildi, onun iyiliği için yaptığım hiçbir şeyi anlayamadı. Sonra da hiçkimseyi düşünmeden kendini bu hale getirdi. Neyse ona ihtiyacım yok zaten artık. Bak sizin eve de geldik. Soruşturma burada bitmiştir. Bir daha da Sophia hakkında sorun olmasın.” dedi sert olmayan ama net bir dille. Ben ona cevap bile veremeden de arkasını dönüp gitti.
Eve gidince etrafında dönen tüm bu saçmalıklardan kurtulmak istercesine kendimi direk yatağa atıp uyumaya çalıştım, ama çabalarım hiçbir işe yaramadı. Tüm gece düşündüm durdum. Gözümün önüne gelen binbirce senaryo vardı. Hepsini görmezden gelmeye çalıştım. Şu zamanımda en çok güvenmem gereken kişi Max gerekirken ondan bile şüphe eder olmuştum. Sophia’dan o soğukkanlı ve acımasızca bahsedişi özellikle aklıma geldikçe düşünceler zihnimden taşmaya başladı. Max de sorularıma cevap vermeyi reddettiği için kendim araştırmaya karar verdim. En sonunda bi sonuca ulaşmak beni rahatlatmış olacaktı ki en sonunda uykuya dalabildim.
Sabah kalktığımda anneme kötü hissettiğimi söyleyip evde kalmama zor bela ikna ettirdim. Annem evden çıktığı andan itibaren de Sophia’nın soyadı ile okulun çevresindeki evlerden Ally ailesinin oturduğu evi bulmaya çalıştım. Şansıma aramaya doğru yerden başlamışım ki adreslerini bulmam uzun sürmedi. Daha sonrasında hemen yola koyuldum.
Kapı zilini çaldığımda kendime önceden bir yalan bulmuştum zaten, ancak “Ya yakalanırsam?” diye ödüm kopuyordu. Kendimi rahatlatmaya çalışırken kapıyı Sophia’nın annesi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın açtı ve “İyi günler. Ne için gelmiştiniz?” dedi. Ben de kafamda hızlıca planımı gözden geçirip ona cevap verdim:
-İyi günler. Büyük ihtimalle beni tanımazsınız ama ben Sophia’nın arkadaşı Alex.
-Evet, ne istiyorsun Alex?
-Ben ve okuldan birkaç arkadaşım Sophia’yı ziyarete gitmek istiyoruz. Eğer size de uygun olursa nerede kaldığını öğrenebilir miyim?
-Ah Sophia’mın böyle arkadaşları olduğunu bilmek beni çok mutlu ediyor. Kendisi şu an çevreyolunda olan büyük hastanede kalıyor canım.” dedi titrek bir sesle. Planım mükemmel gittiği için alelacele her şeyi bozmadan kadına teşekkür edip oradan ayrıldım.
Hastanenin önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve danışmadan oda numarasını aldım. İçeriye başka bir ziyaretçi olduğundan kapının önündeki koltuklarda oturmam gerektiği söylendi. Ben de ziyaretçinin çıkmasını beklerken bir anda kapı açıldı ve içeriden Max çıktı. Kafası odaya dönük olduğundan beni fark etmedi. Ben de kitabı kafama gömüo onu dinlemeye başladım:
-Bak Sophia. İlacını kendin al, benim yetişmem gereken bir yer var. Yaramazlık yaparsan da sonunun Christina gibi, Jessica gibi olur. Anladın mı beni?” dedi ve sertçe kapıyı kapatıp gitti. Duyduğum şeyler beni o kadar sarsmıştı ki ne yapacağımı bilemedim ve koltuğa çivilenmiş gibi kalkamadım bir süre. Gücümü toplayıp kapı koluna uzandığımda ise elletim titriyordu. Kapıyı açtığımda Sophia’nın Max’in verdiğine inandığım iğneye dehşet gözlerle baktığını gördüm. Tam kendine saplayacaktı ki ona “Dur!” diye bağırdım. Gözlerini kocaman açıp korku filminden fırlamış gibi bir anda konuşmaya başladı:
-Sen de kimsin?
-Iı- Ben sana birkaç soru sormaya geldim. İznin varsa tabi…
-Çok komiksin. Burada deli olan benim neden izin istiyorsun? Aptal insan seni. Yani ben zeki demek istemiştim. Lütfen Max’i çağırma.” diye sayıklamaya başladı. Ben de hala korkudan tir tir titrerken konuşmaya devam ettim:
-Sana bunu o mu yaptı?
-Anlattığına göre eskiden güzel ve uslu bir kızmışım ve biz birlikte çok mutluymuşuz, ancak sonra ben Max’i unutmaya başlayıp Christina’yı dinlemeye başlamışım. Max’de beni korumak için Christina’yı ortadan kaldırmaya karar vermiş, beni de eski halime dönmem için burada tutup ilaçlar veriyor. Halbuki ne zaman ilaç alsam buradaki doktorlar daha da delirdiğimi söylüyor. Ben de anlayamadım gitti yahu!” diyip kahkaha atmaya başladı Sophia. Zangır zangır Titreyen vücudumu bir türlü kontrol altına alamıyordum. Daha sonra Sofya ile konuşmaya devam ettim:
-Şimdi Jessica’nın yanına mı gitti Max? Jessica’ya ne yapacak?
-Evet. Bana dediki okulunda bir kız varmış.Ve Max bu kızı çok sevmiş. O kadar sevmiş ki aynı beni koruduğu gibi o kızı da birilerinden koruması gerekmiş. E hal böyle olunca Max onu da ortadan kaldırmış, ama herkes Max’in insanları koruma biçiminden hoşlanmayabilirmiş. Bu yüzden insanların yaptıklarını öğrenmesini istemiyormuş. Ah Max o kadar iyi biri ki beni iyileştirdiği için çok şanslıyım.” dedi ve gerçekten bir deli gibi gülmeye başladı. Ben de ne yaptığımı bilmeden odadan çıkıp okula doğru koşmaya başladım. Hiç iyi şeyler hissetmiyordum ama ayaklarım durmadan koşmaya devam ettiler.
Okul görüşe açıma girdiğinde Max’in okulda olması için içimden dua ediyordum. Okul bahçesinde onu gördüğüm gibi kolundan tutup kimsenin olmadığı bir alana sürükledim ve konuşmaya başladım:
-Bunu benim başıma geldiğine inanamıyorum!
-Ne? Ne oluyor Alex, sen hasta değil miydin?
-Christina’yı sen öldürdün. Sophia’yı sen delirttin. Şimdi de Jessica’yı öldürdün! Ne o, beni de Sophia’nın yanına mı yatırtacaksın? Söylesene seni katil!
-Alex ne saçmalıyorsun sen! Nereden uyduruyorsun bunları?
-Seni sabah hastanede duydum. Daha sonra da Sophia ile konuştum. Sakın inkar etmeye kalkma ünlem!
-Bak ama o kızı tanımıyorsun. Lisenin son yıllarını mahvedecekti. Alex, ben sana değer verdiğimden yaptım bunu. “Yaklaşıp elimi tuttu “Seni ilk gördüğüm andan itibaren anlamıştım benim için özel olacağını. Lütfen beni haksız çıkarma.“ dedi. Ben ise korkudan zangır zangır titriyordum. Gücümü toparlayıp ellerini ittim. Surat ifadesi bir anda değişti ve konuşmaya devam etti:
– Bak Alex!. Polisleri dert ediyorsan ben çoktan suçu üzerine alacak birini buldum. Lütfen ama lütfen sende de Sophia’da yaşadıklarımı yaşamak zorunda kalmayayım.
-Hiç uğraşma katil! Burada bana hiçbir şey yapamazsın, o yüzden sen teslim olacak mısın yoksa ben ve polislerle konuşayım?” Konuşurken dengemi bile zor koruyordum. Ardından Max belki de hayatımda işiteceğim beni en çok etkileyecek o sözleri söyledi:
-biliyorum, sen beni asla sevmeyeceksin ama ben seni sevme hakkımı elimden almalarına izin veremem. O yüzden görüşürüz Alex.“ dedi.
En son gördüğüm şey elinde sımsıkı tuttuğu taş ile bana geliyor oluşuydu. Daha sonra kafama gelen darbeyle yere yığıldım.
Uyandığımda annem ve birkaç polis baş ucumda bekliyordu. Biraz kendime geldikten sonra bana bildiğim her şeyi anlatmamı söylediler. Ben de onlara anlattım. Max’in de en son şehir sınırında kaçarken görüntülendiğini anlattılar. Rahatlamış hissetmem gerekirken hissettiğim bir boşluk hissini anlamlandıramadım. Duyguların bir insanı bu kadar da ileriye götürmüş olması doğru bir şey miydi? Aşkın insanı delirtmesi, olması gereken bir şey miydi?İşte Max gitmişti. Arkasında ise bu soruları bıraktı.