Büyüdüğümü Nasıl Anlatırım?

Sevgili anneciğim, babacığım,

“Biyopsikososyal sistemler teorisine göre bireyler doğdukları aile ve toplum sisteminin bir parçasıdır ve bu sistemlerle sürekli etkileşim halindedirler. Birey doğduğu andan itibaren almış olduğu açık ve örtük mesajlar yolu ile kendine ve içinde bulunduğu topluma yönelik farklı tutumlar geliştirir (Pinsof ve Lebow, 2005).”

Bu da ne demek diyebilirsiniz; ama bilirsiniz çok severim bilimsel konuşmayı, sözlerimi bilimsel temellere dayandırmayı. İşte bu paragraf aslında tam olarak açıklıyor neden doktor olmak istediğimizi. Tıp tercih etmeye yol açan en önemli etken aile isteğidir. Ailelerimiz yani sizler; iyi ve garantili bir işe sahip olunması,  sosyal statü kazanma fikri, insanların hayatına olumlu yönde etki etme gibi sebeplerle istiyorlar çocuklarının tıp fakültelerini tercih etmesini… Yani birey olarak bizler gelişme sürecinde içinde yetişmiş olduğumuz toplumun ve özellikle de ailemizin değer yargılarını, inançlarını ve tutumlarını benimseyerek bunların değişmez doğrular olduğunu kabul etme eğilimi gösteriyoruz ve doktor olmak istiyoruz.

Bu içinde yaşadığımız toplumun ve ailemizin meslek seçimimizi nasıl etkilediğine dair sosyolojik bir bakış açısı. Benim tıp okuma isteğimin yanı sıra sanata olan ilgimi ise çok iyi biliyorsunuz.  Sanatın hemen hemen her dalına ilgi duyuyorum. Bu yüzdendir daha okuma yazma öğrenmeden notaları öğrenmem.  Masal kasetlerini dinlediğim Mozart, Bach, Chopen… Dinlemekten ve izlemekten keyif aldığım sinema, tiyatro eserleri, konserler. Elimdeki kalemlerle yaptığım boyamalar, aylarca gittiğim cam yapım kursları. Hepsi bir keyif hepsi ayrı bir yolculuktu benim için.

 

Oysa hep sanatı geride bıraktı, ön plana geçti, matematik, fizik, kimya ve biyoloji dersleri. Tek hedefim ve belki de yönlendirilmem ise tıp fakültesi oldu. Annem ve babam olarak sizler aslında baskı yapmadınız ama ben biliyordum ne kadar da çok istediğinizi. Annemi kaç kere Tıp Fakültelerinin sıralamalarına bakarken gördüm. Sonra düşündüm birleştirebilirdim tıp ile sanatı. Karıştırdım sözlükleri: “bilim”  fiziki  ve doğal evrenin yapısının ve  hareketlerinin birtakım yöntemler aracılığıyla sistematik bir şekilde incelenmesini de kapsayan entelektüel ve pratik çalışmalar bütünü, “sanat”  bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık olarak tanımlanmıştı. Tıp bu iki tanımı da kapsayan bir alandı. Tıbbın diğer pozitif bilim dallarından farkı insan üzerinde çalışması; insan bedenini, zihnini ve ruhunu iyileştirmeye çalışmasıydı. Tıp tam olarak bilim olarak kabul edilmiyordu. Çünkü tıpta diğer bilim dallarında olduğu gibi her girdi aynı sonuca vermiyordu. Mesela bir matematik değildi tıp… Aynı sayılar aynı formülle aynı sonucu vermiyordu. Fizik ve kimya gibi de değildi; kesin sonuçlar yoktu. İşin içine insan bedeni girince her tedavi her bir hastada farklı sonuç veriyordu. ‘’İnsanlar arasında büyük farklılıklar olmasa tıp bir sanat yerine bilim olabilirdi ‘’ diyordu William Osler. Gerçekten de öyleydi.

Tıp ve sanat birbiriyle iç içeydi. Sanatla tıbbın en çok yaklaştıkları alan ise şüphesiz “estetik ve rekonstrüktif” cerrahiydi. Bu alanı seçebilir veya moleküler biyoloji okuyarak laboratuvarlarda sanat eserlerini andıran birbirinden güzel tüp bebekler yapabilirdim. Biliyordum, Tıp Fakültesi,karşısına koyup karşılaştıracağınız her hangi bir şeyden daha zordu. Hiç kolaylaşmaz, hep zorlaşırdı. Ama ben de gelişir ve mücadele ederdim, zoru severdim. Bu duygularla çalıştım yıllarca, o zorlu sınavlara. Sonunda başardım; çok mutlu oldum ve hatta mutlu olduk.

Belki buraya kadar bir anlam veremeden okudunuz satırlarımı… Şimdi öğreneceksiniz sebebini. Geçen gün haber geldi Amerika’dan “Güzel Sanatlar Fakültesi” ne yaptığım başvuruya olumlu cevap verdiler. Düşündüm, düşündüm, düşündüm. Aklıma ilkokul birinci sınıfın okuma bayramı töreninde okuduğum satırlar geldi.

 

“Sevgili anneciğim ve babacığım; bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları   söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da, sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak  uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve   uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi   öğrenirim. Bırakın, kendi işimi, kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım…”

 

Bir sanat sevdalısı olan ben bugüne kadar gerçekleştirmeye uğraştığım hayalimden gerçek hayalim uğruna vazgeçiyorum. Çünkü ben büyüdüm.

                                 Sizleri çok seven ve her zaman yanımda olduğunuzu bilen kızınız…

(Visited 90 times, 1 visits today)