Bıkkınlıkla yatağımın yanındaki camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Gece bütün şehir daha da güzel, daha ilgi çekiciydi. Sokak lambalarının, evlerde yanan ışıkların suratımı aydınlatmasına izin vererek önce perdemi, sonra camımı araladım. Odama dolan temiz havayı içime çekip gözlerimi kapattım, son zamanlarda hayatımda olan her olay kendi aralarında beni üzmek için anlaşmış gibiydi. Ben düşüncelere dalmışken kedimin mırıltısıyla kendime gelerek ona döndüm. Biraz suratıma baktıktan sonra gelip bacaklarıma sürünürken gülümsedim. Ama nedense gülümsemelerim suratımda çok uzun durmuyordu. Derin bir iç çekerek duvarımdaki aynaya baktım, kendime gelmem gerekiyordu. Kendimi yok yere üzmekten çok sıkıldığımın farkındaydım ve buna çözüm bulmam gerektiğini biliyordum.
Üzerime hızlıca montumu geçirip anahtarlarımı alarak evden çıktım. Üniversiteye başladığımdan beri istediğim zaman istediğim yere gidebilme özgürlüğüm vardı fakat yalnız hissediyordum. Hiçbir zaman ailenin verdiği şefkate başka şekilde ulaşılamayacağını bu şekilde öğrenmiş olmam biraz canımı sıksa da tek çözüm alışmak olacaktı. Kulaklıklarımı kulağıma takarak deniz kenarına inen dar sokaklardan yürümeye başladım. İstanbul’un yeri bende hep ayrıydı. Kime göre burun kıvrılası, kalabalık bir beton yığınından başka bir şey olmayan bu şehir küçüklüğümden beri benim en büyük hayalimdi. Hep uğradığım sokak çaycısından çay aldım ve banka oturdum. Boğazı, sokağın tatlı kalabalığını, gökyüzünü seyretmeye başladım. Finallerimin iyi geçmesi için elimden geleni yapmama rağmen bu moral bozukluğu başarımı da aşağı çekiyordu.
Gözlerimi kapattım ve dalgaların kıyıya vuruşunu dinledim, kısa bir süre sonra yanıma birinin oturduğunu hissedip yer açmak amacıyla kenara kayarken gözlerimi yabancıya çevirdim. Belki 70’lerinde bir teyze elinde çayıyla yanıma oturmuştu, bakışlarını bana doğrulttu. “Dertli görünüyorsun kızım.” Dedi. Buruk bir gülümsemeyle kafamı salladım. “Hayatının en güzel yaşlarını kendine harap etme, mutlu ol, iyi ol.” Bakışlarımı yere çevirdim. Herkes sanki çok kolaymış gibi nasihat vermeyi iyi biliyordu. Sanki düşündüklerimi duymuşçasına konuşmaya devam etti. “Biliyorum kolay değil diyorsun içinden ama sen beni dinle, bardağa dolu tarafından bak. Stres insanın en büyük düşmanı.” Tekrar kafamı sallamakla yetinip denizi izlemeye başladım. “Bugün kansere yakalandığımı öğrendim.” Dedi çayını yudumladıktan sonra. Duyduklarıma inanamıyordum. Şaşkınlıkla suratına baktım yaşlının. Sanki yediği yemeği anlatırmışçasına bir rahatlıkla söylediği şey benim kalbime bir yumru gibi oturmuştu. “Geçmiş olsun.” Diyebildim sadece. “Sağ ol kızım.” Dedi, ardından sohbet etmeye başladık. Bana hayatından, eşinden, torunlarından bahsetti; bense okulumdan, nereden geldiğimden, ailemden… Konuşmak o kadar iyi gelmişti ki saatin nasıl aktığını bile anlamamıştım. Adının Ülkü olduğunu öğrendiğim teyze, o kadar huzurlu o kadar mutluydu ki ona nasıl böyle pozitif olduğunu sormadan duramadım. “Mutluluk…” deyip biraz durdu. “Ben hep hayatımı boş vermekle geçirdim kızım. En ufak şeylerden mutlu olmayı öğrettim kendime. Gün geldi çiçeklerime, gün geldi bir bardak çaya döktüm içimi. Ama suratımı bir kez olsun asmadım. Sen de öyle ol, o güzel suratını asma. Günler su gibi geçiyor, dönüp geriye baktığında sadece hislerin kalıyor aklında, neler yaşadığını unutuyorsun.” Dedi. Ben gözlerim dolu onu dinlerken saatine baktı, gitmesi gerektiğini ve onu dinlememi söyleyerek yanımdan kalktı.
Eve doğru yürürken sürekli Ülkü teyzeyle konuştuklarımızı geçirdim kafamdan. Aslında yapmamı önerdikleri çok da zor şeyler değildi biraz düşününce. Bütün kötü düşüncelerimi, beni aşağı çeken enerjilerimi kapının önünde bırakmak üzere söz verdim kendime ve eve girdim.
Şimdi ben 70 yaşında, o banktayım. Ayaklarımı uzatmış boğazı izliyorum. Yıllar önce iyi ki gelmişim dediğim o bankta oturuyorum ve mutluyum. O günden itibaren bardağa dolu tarafından bakmayı kendime şart kılmış, öyle düşünmek için de elimden geleni yapmıştım. Şimdi benim nasihatim beni dinleyen gençlere. Emin olun kendinizi üzdüğünüz, yıprattığınız her şey geçiyor. Geriye sadece çıkardığınız dersler ve kendiniz kalıyorsunuz. Mutlu olun, sevin, yaşamaktan korkmayın. Hissederek gülümsemeye başladığınız zaman yaşamaya başlıyorsunuz.