İnsan; içinde bulunduğu ortamı veya kafasında yarattığı karakterleri örnek alır ve benimser. Çünkü, kafasında yarattığı kişiye, kendinde olmayan ve hayalini kurduğu masumluğu, düşünceleri veya özellikleri sanki nadir bulunan ve tadını zihninde canlandıramadığı şarabı yollardır bekledikten sonra anları sayarak kadehe doldurur gibi doldurur aklından sarkanları…
Kafamızda yarattığımız karakterlerin yüzü, gözü, dudakları ya da aklından geçenleri bile biz eşsiz hayal gücümüz ile yıllanmış zihnimizin derinliklerinden çıkarırız, çıkardıkça da var olan hayal gücümüzün üstüne bir basamak çıkarız. Bu basamaklar biriktikçe zihnimizin merdivenini oluşturur. Bu merdiven ise bizim çıkmak için fikirlerimize şiirler yazdığımız, örmek için gözlerimize, dudaklarımıza fermuar diktiğimiz, gökyüzüne tırmandırır bizi…
Bu görkemli gökyüzünde hayal gücümüzle yarattığımız karakterleri kendi zihnimizin ilahı olarak ya da bir canlıya verilen can suyu olarak yeşermesi için hayat veririz. Biz gökyüzündeki renklerini kendimiz belirlediğimiz gökkuşağında oturup ayaklarımızı, ayaklarımızın altındaki hayal gücümüze doğru sallarken, onlar ise bizim ördüğümüz hayatı yaşarlar. Biz ağaçlarımıza yaşaması için yağmur yağdırırız; yapraklarının yerleri süpürmesi için de rüzgar estiririz… Peki ya içinde bulunduğumuz dünya olarak bildiğimiz yer başka birinin gökyüzüyse; ya biz başka birinin zihninde yaşıyorsak?
Kitap mısralarının baş rolü olan karakterleri kendimize göre baştan yaratırız, yaratabildiğimiz için de gökyüzümüze tırmanırlar. Bazı kitaplar bizi derinden etkiler bu sayede de insanların değişmesi için bir aracı olur. Bu sayede de kitaplar içimizdekileri bir ışık misali gün yüzüne çıkarır, bu da duruşumuzu, hareketlerimizi ya da konuşma tarzımızı bile ağına alır. İnsanların kitap okuyanları bilge kalıbına koyması ve başkalarını da kendisi gibi sandıkları için de bu durumu-iyi yönde- olağandışı görmeleri bu yüzdendir.
Kitaplar kendilerini okutmak için fazla bir çaba göstermezler çünkü yazılması için emek sarf edilmiş olan kelimelerinin okuyucuyu sarmış olduğunu ve temeli bi hayale dayalı gökyüzü yarattıklarının bilincindedirler. Fakat kitapları hayatları boyunca okumayan ya da okumak için okuyan insanlar bu eşsiz duyguya asla sahip olamayacaklardır ve hayatı yaşarken, hayattan bir parçanın eksik olduğunu sadece bu duyguyu bir kez bile tattıktan sonra farkına varacaklardır.
Dizilerde ise kitaplardan farklı olarak; kendisini izletmek ve sürekli gündeme gelmek gibi bir istek vardır çünkü, eğer bir aksiyon olmaz ve konusu kötü olursa izlenmeyeceğinin farkındalardır. Dizi izlerken eğlensek de diziler ve kitaplar arasındaki bu çetrefilli savaşın her zaman galibi kitaplardır. Nedeni ise kitaplarda karakterlerin duygularını ve hissettiklerini birinci ağızdan anlattıkları için onların duygularını adeta yaşarız, fakat dizilerde bu olay oyuncunun kabiliyetine bağlıdır.
Sonuç olarak, kitaplar zihnimizin önderliğinde bir gökyüzü inşa ederek hayal gücümüzü farklı bir evreye sokarken, dizilerin gelişimimize hiçbir katkısı yoktur. Kitaplardaki karakterlerin yerine kendimizi koymamız iyi karşılanırken, dizilerdeki karakterlerden etkilenen ve onlar gibi davranmaya çalışan kişileri bu yüzden eleştiriyoruz.