Büyük şehir yaşamında son hatırladığım şey insanların dostları bile olsa, onlardan üstün olmak için tüm hayatlarını harcadıkları. İşte bu yüzden ayrıldım o rekabetçi ortamdan, kendimi orada yaşayan insanların birbirini hor gördüğü değil saygıyla yaşadıkları bir yerleşim yerine ait gördüm. Kararımı vermiştim Ege’nin sahil kasabaları değil Anadolu’nun bozkır topraklarına yerleşecektim. Babam askerliğini Muş’ta yaptığı için aklıma gelen ilk yer orası oldu. Odamda duran TCDD’nın tren hatlarının çizili olan haritadan gitmem gereken istasyonu seçip biletimi almak için sokağa fırladım. Görevli bana Muş’a direkt tren olmadığını Tatvan’dan aktarma yapmam gerektiğini söyledi. Haftaya çıkacağım yolculuk için hazırlanmaya başladım. Salı günü gelmişti saat 05.30 olduğunda tren garındaydım. Vagonumu bulup yerleştim genç yaşta yeni bir maceraya atılmıştım. Tatvan’a ulaştığımda İstanbul’un nemli havasının yerine kuru ve soğuk Anadolu havasıyla karşılaştım. Bir saatlik araba yolculuğundan sonra Varto Kaymakamlığına kadar ulaşacağım hayal şehrime ulaştım.
Arabadan indiğimde karşımda küçük bir çarşı ve park vardı. Önüme çıkan ilk kahvehaneye girip çıraktan bir çay istedim çırağın bana “çedibe Hocam” demesi üzerine kısa bir şaşkınlıktan sonra yanımda bulunan Kürtçe sözlüğü açarak “çedibe” sözcüğünün anlamına baktım olur, tamam demekmiş. Sıcak çayın, sobanın etkisi ile mayışmıştım. Kahvehane den çıkıp üniversiteden arkadaşım olan Selim’in yanına gittim. Belediyede özel kalem müdürü olarak çalışıyordu. Onu görünce imrenmedim değil, hayatım boyunca memurluk yapmıştım. İşte o an anladım insanın tüm hayatı boyunca çalışması gerektiğini. Selim’in sekreterine ismimi söyleyip odasına girdim. Yöresel motiflerle süslenmiş olan odası Atatürk İlkokulu’na bakıyordu. Selamlaştıktan sonra yirmi yıl içinde ne kadar değiştiğine dikkat ettim saçları beyazlamış, yüzünde kırışıklıklar olmuştu. Üniversiteden bahsederken “Keşke öğretmen olsaydım” dedi. Bunun nedenini ise hakla iç içe olmak istediğini fakat güvenlik gerekçesi yüzünden belediyedeki üst düzey kişilerin lojmanlardan dışarı çıkamadığını söyledi. Bunun kendisi için daha iyi olduğunu söylesem de, “Söyle bana insanlarla iletişim kuramayacaksak neden siyaset okuduk?” dedi. Bu soru karşısında verilecek cevabım yoktu, haklıydı hocalarımız bize iletişim kurmadan bir siyaset insanı olamayacağımızı öğretmişlerdi.
Belediyeden çıktıktan sonra ev kiralamak için gördüğüm ilk dükkana girdim. Emlakçı uzun boylu esmer bir yöre insanıydı. Şehir merkezine yakın iki katlı bir evin ikinci katını tuttum. Emlakçı eve bir an önce soba taktırmam gerektiğini söyledi. Ertesi gün soba taktırmak için çarşıda gezmeye başladım insanlar yabancılara karşı sevecen, hoşgörülüydü. Kendimi fazla kaptırdığımı, sobacıya ulaştığımda radyoda başlayan on iki haberlerinden fark ettim. Bir an önce evin adresini verip çıkmam gerekiyordu, daha mobilya almalıydım.
Evin tüm eksiklerini tamamladığım için rahat bir şekilde şehirde gezerken aklıma Selim geldi. PTT’ye gidip Selim’in numarasını çevirdim, telefona sekreteri çıktı, Selim’in toplantıya gittiğini bir saate döneceğini belirtti. Bir restorana girip hafif bir yemek olan çorti söyledim. Selim ile buluşmaya gittiğimde üniversitede kullandığımız “İdare Hukuku” adlı kitabı gördüm. Kendini öyle kaptırmıştı ki benim geldiğimi bile farketmedi. Kapıyı tekrar çaldığımda geldiğimi fark edip ayağa kalktı, merhabalaştıktan sonra yerine oturdu. İlk sorum “Masadaki kitabı ne yapıyorsun?” oldu. Kaymakamlık sınavlarına çalıştığını söylediği an içim cız etti. Siyasal Bilimler fakültesine kaymakam olmak için girmiş daha sonra bu hayalimden vazgeçmiştim. Odadan çıktığımda kendi kendime söz verip sınavı kazanmak için elimden geleni yapmaya başladım. İlk olarak şehrin iki kitapçısından biri olan Mahmut Abi’ ye gidip sınav için gereken Anayasa Hukuku Türkiye’nin İdari Yapısı vb. kitaplarını edindim. Sınav 12 Kasımdaydı tam olarak 76 gün kalmıştı.
Sınav günü geldiğinde kendimi rahatlamış bir şekilde okulun önünde beklerken buldum. Sınava girdiğimde çalışmamın verdiği öz güvenle ilk sayfayı açtım, sınav tam beklediğim gibi gelmişti. Sınavı kolayca yaptıktan sonra işin zor kısmı geldi “beklemek” yaklaşık dört ay bekledikten sonra sonuçlar geldi. Şansım yaver gitmiş Muş’a oldukça yakın olan Varto’ya kaymakam olmuştum emeğimin karşılığı olarak dağlıç bir koyun adadım. Yeni işimi severek yapıyordum, halkın istediği zaman gelip gitmesi için kapımı her zaman açık tutuyordum. Kaymakam olduktan sonra altıma 79 model kırmızı bir Golf vermişlerdi. Hayatımda ilk kez geçici olsa da bir arabaya sahip olmuştum.
Hayata her zaman negatif bakan ben artık zevk almaya bakıyordum. Kendimi çocuklara, yaşlılara adadım Varto ile bütünleştim, sanırım halkta beni sevmişti, fakat bu duruma nasıl geldiğimi unutmamıştım. Şunu anladım ki gitmeye değer yerlerin kestirmesi yokmuş.