Canım sıkıldığında kitapçıları gezmek oradaki kitapların o yeni görünümlerine bakmak her zaman favori aktivitem olmuştur. Bugün de aynısını yapmaya karar vermiştim. Tam etrafı gezerken çocuk bölümündeki ilgimi çekmişti. Rengarenk, çeşit çeşit kitaplardı bunlar sonuçta. Bir de baktım küçücük bir kıza dedesi Sinderella adli masalı almış okuyor. Bir anda kendi küçüklüğüme döndüm. Eskiden benim dedem de bana bu masalı anlatır, beni eğlendirmeye çalışırdı. Fakat bana masalı asla olduğu gibi anlatmamıştı. O zamanlar en sevdiğim oyun birinin bana kendi yarattığı masalları anlatması olurdu. Bende bunu yapmaya karar verdim. Ve yazmaya koyuldum.
Sinderella saat on ikide eve döndüğünde içinde resmen kelebekler uçuşuyordu. Fakat prensle bir daha asla karşılaşmayacağından da emindi. Aynı anda kedere boğulmaya başladı. Sadece birkaç saat içindi bütün bu yaşadıkları. Şimdi evine gidip bütün gün iş yapmak zorundaydı. Ayakkabısını da eve gelirken kaybetmişti. Hayatı gerçekten çok kötü bir hal alıyordu. Sadece herkes gibi mutlu olmak istiyordu. Çok muydu? Üvey annesinin bağırışları üzerine eve koşarak girdi.
Ertesi gün uyandığında içinde iyi bir his vardı. Sanki dün gerçekleşemeyen mucize bugün gerçekleşecekti. Kahvaltıyı hazırlarken kardeşlerinin konuşmalarına kulak kabarttı. ‘İnanamıyorum!’ diye bağırıp duruyorlardı. Öğleye doğru neler olduğunu öğrenmişti. Prens dün gece dans ettiği kişiyi bulmak için büyün genç kızlara Sinderella’nın ayakkabısını denettirecekti. Hayatında hiç bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Sonunda bu iğrenç evden ve berbat ailesinden kurtulacaktı.
Birkaç saat sonra prens ve yardımcıları evlerinin kapısını çaldı. İlk önce kardeşlerine denettiler ve elbette onlara olmadı. Artık sıra Sinderella’ya gelmişti. Sonunda kaderi güzel bir noktaya doğru ilerliyordu. Ama o da ne? ayakkabı ayağına uymamıştı! Bu nasıl olabilirdi ki? O anda etrafındaki herkese yalvarmak bir daha yapmalarını bağırmak geliyordu. Ama bunların hiçbirini yapmadı.
Bir sonraki hafta yaşayan bir ölü gibiydi. Ne düşünebiliyor ne konuşabiliyordu. Uyuyamadığı bir gece yarısı artık kaderinin kendi kendine değişmesini beklemeyeceğini anladı. Ve tüm eşyalarınıtoplayıp evden kaçmaya karar verdi. O sırada nasıl para kazanabileceğini düşünüyordu. Her zaman yetenekli olduğunu düşündüğü yazarlığı seçmeye karar verdi. Ve eve bir not bıraktıktan sonra arkasına bakmadan koştu.
Birkaç yıl sonra zamanının en iyi yazarları arasındaydı. İlk başlarda hiç de kolay olmamıştı. Ama alışmış, başarıya doğru giden yolunu çizmişti. İyi ki prensin kendi yaşamını yok etmesine izin vermemişti. Zaten kim hayatının aşkını ayağından tanırdı ki? Ayrıca bir şeyden vazgeçmek her zaman kaybetmek anlamına gelmez.