Her insanın olduğu gibi normal değildim ben,hiçbir zaman da olmayacağım sanırım. Bulut’un dediği üzere buraya geldiğimde daha bebekmişim. Tabii ne kadar güvenilir bilmem. Tek bildiğim o gün yaptığım şeyin üzerimdeki etkisi.
Teropyada günün yarısı güneşlidir bu yüzden sabah ve akşam kavramının olduğunu söyleyemiyceğim, yine de diyebilirim ki sıcak ve güneşli bir sabaha uyanmıştım. Bulut benim için yeni bir giysi yapmakla kafayı fazlasıyla bozmuştu öyle ki günlerdir yemek yemiyordu. Bizim burda sadece öğlenleri yemek yenir, anlayacağınız hep açız. Bu sabah öyle değildi, özel bir gündü bugün. Bulut erken kalkmış ve evi süslemişti. Bununla kalsa iyi ama yemek bile yapmıştı. Şaşkındım,bu kadar şımartılmaya alışkın değildim. Aşağı indiğim an karşımda bir de Bulut ve bitmiş elbiseyi görünce bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.
Yeni giysimi denemek için kendi odama çıktım ve işte tam o an televizyonda başlayan bir filmi gördüm. Üstlerinde gayet normal kıyafetler vardı, benim tam tersim gibilerdi. Karşımda duran aynaya baktım ve benim niye böyle olmak zorunda olduğumu düşündüm. Kimse bana bir şey anlatmıyordu, hatta benimle hiç konulmuyordu. Buraya ait olmadığım beş belliydi. Ben farklıydım.
Odaya girdiğim an yüzlerinde oluşan koca gülümseme iyiye işaretti sanırım. İçimde doğan karşılık verme hissiyle beraber ben de gülümsedim. Tamamen normal bir gün geçirmiştim. Bulut her ne kadar soğuk olsa da o olmasa muhtemelen yalnız kalırdım. Bana ailemden bahsetmişti birçok kez. Beni ne kadar sevdiklerini. Anlasam bile o zaman beni neden buraya bıraktıklarına bir türlü anlam veremiyordum.
Tarladan yemek için topladığım sebzeleri eve götürürken bana doğru bakan o gözlerden olabildiğince kaçınmıştım. Eve girdiğim an ise her şey normale dönmüştü. Evin arka bahçesinde olan vadiye doğru yürüdüm. Hep bu vakti kendime ayırırdım, yani zamanımın bol olması da bir sebep. Bulut ve diğerlerimin beni aşağlamalarını yargılayabildiğim tek yer burası olduğundan hep ağlardım. Hep zor gelmiştir burası ne de olsa ben farklı bir yere aitim.
Yavaşça denize doğru ilerledim, ta ki boynuma gelene kadar. Ondan sonrası benim için ölümdü. Kimsenin umrunda olmazdı ölümüm. Belki bulut birkaç gün ağlardı, belki o da takmazdı. Bir tık daha ilerledim ve işte denizin karanlığına gömülmüştüm.
Gözlerimi kırpıştırdım ve işte yine oradaydım canım odam. Başımda birkaç tane ilaç kutusu ve karttan başka bir şey yoktu. Odanın köşesinden kısık bir ses duydum. “Neden?” dedi. Kafamı kaldırınca Bulut ve ağlamaktan kızarmış yüzünü görüyordum. Onu gördüğümdeki Sevinç’i asla yaşadığımı sanmıyorum, ya da yaşayacağımı. Ağzımdan çıkan şey beni seven kimse olmadığını sandım olması lazımdı fakat sevinçten diyebildiğim tek şey “Üzgünüm,bunu yapmak zorundaydım.” olmuştu. Yaşamak hiç bu kadar güzel ve acı verici olmamıştı adla ama bunu sevmiştim, önceki hayatımdan iyiydi sonuçta.