Bilginin sonu olmadığını ve insanoğlunun öğrenmeye aç bir şekilde yaşadığını biliriz. O halde yaşamın her evresinde öğrenmenin var olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yaşlanmayı bahane ederek artık hafızam almıyor, hiçbir şeyi öğrenemiyorum gibi sözler söylemek doğru değildir. Öğrencinin bilgiyi alma sürecinde ve öğrenme isteğinde doğru kişi ya da kurumun bulunması önemlidir. İsteklerini talebe dönüştüren insanların ufuklarının genişleyeceği, gördüklerinden ve öğrendiklerinden hayatının sonuna kadar yararlanacağı bilinmelidir.
Çevremde toplumun yaşlı olarak sınıflandırdığı yaşam evrensinde birçok insanın öğrenme konusundaki başarılarını gördüm, duydum. Okuldaki dersimle ilgili bir şeyi savsaklamak istediğim bir gün babam anlatmıştı. On iki eylül darbesi olduğunda her kesimden çok acılar çekilmiş, işkenceler yapılmış, cezaevleri dolmuş, bazı insanlar da sürgün edilmiştir. Aynı darbeciler tüm ülkede okuma yazma bilmeyenler için bir seferberlik başlatmışlar, takibini de sıkı bir şekilde askere yaptırmışlar. Okuma yazma bilmeyenlerin çoğunun kadın olduğu görülmüş ve özellikle yaşlı kadınlar arasında bu oran çok yüksekmiş. Ülkenin her tarafında yeni derslikler açılmış. Birçok yaşlı teyze, nine sınıfları doldurmuş. Bu kadınların eşleri, babaları, erkek kardeşleri devletin boşuna masraf yaptığını ve okuma yazma öğrenmelerinin mümkün olmadığını söylüyorlarmış. Bu davranışa içerlemişler ama azimlerinden de bir şey kaybetmemişler. Zaten çok sıkı takip yapıldığından kursu bırakmayı düşünmeleri de mümkün değilmiş. İlk kalemin nasıl tutulacağından başlamış öğretmenleri. Öğretmenler de öğretme konusunda kararlı ve bir o kadar da sabırlı kişilermiş. Özellikle kırsal kesimde kadınlar, çocuğuna, eşine, annesine, babasına, torununa bakmalarının yanında evlerinde yemek, bulaşık, tarla, bağ ve bahçe işlerinde de çalışıyorlarmış. Tüm bu karmaşa içinde harfler, heceler, kelimeler, cümleler derken günler tükenmiş. Kurs sonunda başarı çok yüksekmiş. Her yaştan kadının diplomaları törenler eşliğinde verilmiş. Doksan yaşında bir nineye diplomasını alırken test etmek için gazete okutmuşlar. Çatır çatır okumuş nine. Üzerine bir de kendi yazdığı şiiri okuyunca alkış kıyameti kopmuş. Okuma yazmayı öğrenen kadınların bir kısmı eğitimde ilerlemek, ortaokul ve liseyi de bitirmek için yola devam kararı almışlar. En önemlisi de okuma yazma öğrenen kadınlar artık kimseye muhtaç olmadan mektup yazma, gazete okumada; tapuda, hastanede, postanede kısacası resmi ve özel kurumlarda kendi başlarının çaresine bakmayı da öğrenmişler.
Dediğim gibi çok örnek var çevremde ileri yaşlarda olup bilgi peşinde koşan. Karşı komşumuz Hakan amca mesela. Üniversite sınavında istemediği yeri tercih etmiş. Bitirmiş bu bölümü. Bir bakanlıkta kariyer bir meslekte başlamış ilk memuriyet hayatına. Şimdi elli yaşında ve bakanlıkta yöneticilik yapıyor. İki çocuğu var, biri üniversitede diğeri lisede. Ama hep akademisyen olmak istemiş. Onun için beş yıl önce istediği bölümde önce yüksek lisansını bitirmiş, ardından doktoraya başlamış. Tez aşamasındaymış şimdi doktorada. İki yıl sonra doktor unvanıyla mezun olacak. İşte o zaman nihayet en çok istediğim amacımı gerçekleştirmiş olacağım diyor. Akademisyenlikle birlikte kamuda yöneticiliğin artık hiç önemli olmayacağını söylüyor. Ancak kolay olmamış tabii. Kamuda yöneticilik büyük sorumluluk isteyen, sürekli toplantılar, kararlar gerektiren bir görev. Personel ve üstleriyle ilişkiler de önemli. Buna eşine, çocuklarına, yakın çevresine karşı olan sorumluluklarını ve ayırması gereken zamanı eklediğinizde işinin zorluğunu tahmin edebilirsiniz. İşte tüm bunlarla rağmen amacını gerçekleştirmesi her türlü takdiri hak ediyor.
İnsanoğlunun öğrenme isteğinin talebe dönüşerek hayata geçirilmesiyle yaşımız önemini yitirmektedir. Bununla birlikte insanlar bilginin sonsuzluğuna doğru rotalarını belirledikleri zaman da ne yaşın ne de başka bir engelin önlerine çıkamayacağını anlayabilirler.
Kaynakça:
https://www.bankobserver-wavestone.com