Büyük şehirde yaşayan, her gün işe, okula veya hastaneye gitmek zorunda olan herkes için trafik belki de hayat sarmalındaki en büyük sorunlardan biri. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde insanlar bir yerden bir yere gitmek uğruna saatlerini harcıyorlar. Yollar Amerika’daki gibi geniş ya da Belçika’daki gibi yerden ısıtmalı olsa dahi sorun ne yazık ki çözülemiyor.
Trafik sorunu gündeme geldiğinde ilk olarak belediyeler ve karayolları akla geliyor. Onların yaptıkları ve yapmadıkları şeyler sorgulanıyor sık sık. Herkesin bir yorumu var konu hakkında, suçlayacak insanlar da olunca muhabbet uzayıp gidiyor. Problemleri dile getirip çözümsüz kalışından yakınan halk kendi hatalarını göz ardı etmekte ustalaşmış gibi görünüyor. Günden güne büyüyen bu problemin çözümünde ise ise hemen her konuda olduğu gibi eğitim yatıyor.
Bunun ne demek olduğunu çevreyi şöyle bir gözlemleyerek dahi anlamak mümkün. Özellikle alışveriş merkezlerinin önünde yolun ortasında dakikalarca duran ve hatta park eden araçlar artık hepimize sıradan geliyor. Bu araçların arkasında uzun kuyruklar oluşuyor. Sadece bir korna çalıp geçiyoruz. Pazar yerlerinin çevresinde en sol şeride araçlar park ediliyor. Ve artık hiç kimse bu duruma şaşırmıyor. Ara yollarda ise sağlı sollu park etmiş araçlardan dolayı yolda ilerlemek mümkün değil. İnsanlardaki bu bilinçsizliğinin ve farkındalık noksanlığının suçlusuysa tabii ki belediyeler ya da karayolları değil.
Trafik sorununun çözümü için öncelikle ehliyet kurslarında bu konuya özel bir eğitim şart. Hatta okullarda çocuklara ve gençlere anlatılmalı trafikte yapılan saygısızlık… Bu saygısızlığa devam ettiğimiz sürece trafik sorununun artacağı…
Tabi tek başına bu da trafik sorununu çözmek için yeterli değil… İnsanların eleştirilerinde haklı oldukları noktalar da yok değil. Demiryolları ve metro inşaatlarına ağırlık vermek; otobüs yollarını ayırmak gerekiyor. Toplu ulaşımın saati de uzatılmalı…
BAKIN SEUL PROBLEMİ NASIL ÇÖZMÜŞ…
Trafik sorununu yol yaparak değil yol yıkarak çözdüler! Seul şehri 2003 yılında ilginç bir adım attı ve yol yapmak yerine yıkma kararı aldı.
Şehrin merkezindeki anayolu yıkarak ve bu yolun altındaki Cheonggyecheon nehrini tekrar ortaya çıkardılar. Yol kaldırılmasından sadece 1 hafta sonra trafik azalmaya başladı. Üstelik yıkımın ardından ortaya çıkan Cheonggyecheon nehri bir park gibi dizayn edildi.
Çok geçmeden nehrin etrafındaki hava değişti; burası bir cazibe merkezi haline geldi. Yaşlıların dolaştığı, gençlerin buluşma noktası olan, çocukların eğlendiği bir merkez… Şehir nefes almaya başladı. Üretilen karbondioksit azaldı. Bununla birlikte şehrin ortalama sıcaklığı da azalmaya başladı. Çevre yeşillendi.
Halbuki proje başlamadan önce herkes trafik sorunu olan Seul’de yolları yıkmanın her şeyi daha kötü yapacağını düşünüyordu.
Ancak beklenen olmadı. Projenin başındaki mühendisler bunu şöyle açıklıyor:
“Projeden önce mühendisler trafiğin “sıvı” olduğunu ve aktığını varsayıyordu. Yollar hep buna göre yapılıyordu. Teoriye göre ne kadar çok yol yapılırsa trafik o kadar rahatlayacaktı. Ancak Seul, bunun böyle olmadığının bir kanıtı oldu. Yollar arttıkça trafik de artıyordu. Cheonngyecheon projesiyle birlikte trafiği “sıvı” değil “gaz” formunda olduğu fikri öne çıktı. Alan arttıkça yani yollar arttıkça “gaz” yani “trafik” bütün o alanı dolduruyordu. O zaman “gazın” yani trafiğin bulunduğu alanı (yolları) azaltarak gazın yayılması engellenebilirdi.”
Nitekim Seul’de de böyle oldu. Şehir yaşanabilir hale geldi, trafik azaldı.