-Alo?
-İyi günler. Gizem Hanımla mı görüşüyorum?
-Evet, siz kimsiniz?
-Merhaba Gizem Hanım. Biz Studio of Platon dan arıyoruz Birkaç hafta önce olan yarışmamızda bize göndermiş olduğunuz fotoğrafı değerlendirdik ve sizinle bir görüşme ayarlamak istiyoruz.
-Nasıl yani? Ciddi misiniz?
-Mail adresinize gerekli bilgileri yolluyor olacağız. Bir sorunuz varsa çekinmeden sorabilirsiniz. Yakın zamanda görüşmek dileğiyle iyi günler.
Bu konuşmayla başlamıştım o güne, beklenmedik bir başlangıçtı. Hala bu olayın gerçek mi yoksa bir rüya mı olduğunu anlamaya çalışıyordum ta ki “dufalovik” sesini duyana kadar. Mailimden bildirim gelmişti. Heyecanla telefonumu elime aldım fakat fazla heyecandan olsa gerek telefonu yere düşürdüm ve bir refleksle ona tekme attım. Biraz kendi kendime güldükten sonra telefonu yerden aldım ve mailimi açtım. Gerçekten de gitmem gereken konum ve zamanın bulunduğu bir mail vardı. E-postada yarın yani pazar günü, saat 18.00’da “Mon-ney” adlı restaurantta olmam gerektiği yazıyordu. Şanslıydım, o mekan tam da evimin birkaç sokak arkasındaydı.
Kafam bir sürü soruyla dolmuştu. Yarın ne giyeceğim? Nasıl bir duruş sergilemeliyim? Espritüel ama çok da gevşek kaçmadan nasıl konuşurum? Sonra bir boşluğa düşmüş gibi oldum. Bunca yıl sonra sonunda hayallerime kavuşuyor muydum? İnanması çok güç, mucize gibi bir şey bu. Hele o yarışmaya eğlence olsun diye katılmış olmam her şeyi daha komikleştiriyordu. Mucizelere inanmazdım ta ki bugüne kadar.
Nasıl oldu bilmiyorum ama ertesi gün olmuştu sonunda. Dün sanki yaşadığım en uzun geceydi. Uyuyup uyumadığımdan bile emin değildim. Hızlıca kahvaltımı yaptım, heyecandan birkaç lokma zor geçmişti boğazımdan zaten, ve aynanın karşısında konuşma denemeleri yapmaya başladım. Onların sorabileceği soruları sordum daha sonrasında da cevap verdim kendime. Ardından cevabıma verecekleri cevabı kurgulamaya başladım. Kendi kendime tüm toplantıyı yapmış gibiydim ve hazırdım artık, sanırım. Başka şansım olduğunu da düşünmüyorum zaten çünkü bir saatim kalmıştı.
Hızlıca ne giyinmem gerektiğini düşündüm. İlk izlenimin ne kadar önemli olduğunu farkındaydım ve kıyafetlerin de bu ilk izlenimdeki rolünün büyüklüğünün de farkındaydım. Okuduğum kitaplardan yola çıkarak siyah sade ve şık bir elbise giymeye karar verdim. Bu karar pek uzun sürmedi ve elbiseyi çıkartıp siyah pantolon üstüne basic bir siyah tişört giymeye karar verdim. Daha kendim gibi hissediyordum ve artık evden çıkma vakti gelmişti.
Bisikletimi aldım ve yola koyuldum. Yaklaşık on dakika sonra mekana varmıştım. Bisikletimi
dışarıda bir demire kilitledim ve son kez parfümümü sıkıp içeriye adımımı attım.
“Sürpriz!”
İnanamadım. Birkaç saniye düşündükten sonra inandım. Bugün benim doğum günümdü. Kahkahalarla gülmeye başladım fakat bu gülüş çok geçmeden ağlamaya döndü. Nasıl hissedeceğimi bilmiyordum. Aslında biliyordum, bugün hayatımın en saçma günüydü ve asla unutmayacağımdan da emindim. Birlikte saatlerce oturduk ve bunca şeyi nasıl planladıklarını anlattılar. Her ne kadar biraz içim burkulmuş olsa da, sonuçta buraya bu amaçla gelmemiştim, hayatımın en iyi ödülünü çoktan kazandığımın farkına vardım.